''Kulakların duymak istemediği bir hikaye dinledim. Yeni gelindim. 16 yaşında evlendim. Babamın evinde hiç dayak, kavga, gürültü dahi şiddete tanıklık etmemiş, kendimde yaşamamıştım.

Kaynım, eltilerim hep birlikte oturuyorduk. Bir gün en büyük eltimin sıradan bir davranışını hor görüp, kusurla sıvayan kaynım hiddetle uzun örgülerini parmaklarına dolayıp evire çevire vuruyordu. Çok etkilendim ve korku ile sokağa fırladım. Bağırarak komşulara kaçıp yardım istiyordum. Yeni gelinim diye sıradanlaşmış bu şiddetin normalleştiği bir insanlık dışı gülüşlere dalga yapılmıştım.''

Daha yeni bir danışanım beş yaşında iken babasının annesini zorla ağaca asmaya çalışmasına şahit olmuş olmanın travması ile çılgınca ağlıyordu. Üstünden 30 yıl geçmesine rağmen.

Şiddet, kemallikten çok uzak şahısların, kendi hastalıklı zihniyetlerinin ürettiği atıklardır. Bu atıklar kirletiyor gönül kuyularımızı ve lağım kuyusuna çeviriyorlar. Her gün bir genç kızın kandırılması, bir kadının kötü yollar üzerinden kullanılması, ahh en acısı daha on yaşındaki çocuğa koca eşşek bir adamın kirli düşünceleri ile saldırmasına ve o kızcağıza o masum dünyasına bir çizik atmasını kamera görüntülerinde gördükten sonra; ne çok çoğalıyor bu pis ruhlular, kötü insanlar…ne yapılmalı bunların önlenmesi diye kafa patlatmaktan zamanı yetiştiremiyorum. Dert ediniyorum tüm sosyal sorunları.

TAKILIP KALAN

Bazı acılar vardır, dövme gibi insanın ta yüreğine, beynine çöreklenir, hakimiyetini alır. Ve insana hayatta lazım olan iki şey var oysa; yürek ve beyin . Acı anılarla kirlenmiş bu zihnin şifasını sağlamadan, hayatın bir sonraki evresinde ıskalamadan yürüdüğünü düşünürken, birden geçmişten gelen anılar çelme takıyor. İnsanın bacaklarına dolanıyor. İleriye gidemiyor. Takılıyor tam orda. Şimdi şu anda ne problem yaşıyorsa; tüm ağlamanın, öfkenin, çabuk sinirlenmenin, agresifliğin… Hepsinin filtrelenmeden elini kolunu sallaya sallaya bugüne saldırısına maruz kalıyor. Yeni bir sayfa açamıyor hiç..Açmaya çalışırken bir önceki sayfası ıslanmış arka sayfası da yapışmış gibi öğrencinin defteri gibi, diğer sayfasına geçemiyor.

YA ŞAFİ!

Anda olamadığın için geçmişle ve gelecekle uğraşıyorsun, işi bitmeyen ev hanımı gibi sile süpüre bitiremiyorsun. Anda olmak demek, geçmişten, şimdiki andan, gelecekten daha farklı bir şey; zamansızlık boyutunda olmak. Rabt, bağlanmayı duydunuz mu? Rabıtaya durmak şifalanmaktır. Allah'ım senin kudretin öyle büyük ki, senin şifan ile şifalandır bizi demek.

Yani iyi niyet ve dua ile geçmişin travmaları ile savaşmaktan bahsediyorum. Duanın, Allah'tan şifa dilemenin öyle büyük değişmez bir enerjisi vardır ki, tüm yaralara derman, acılara şifadır.

Sadece teslimiyet ile şifayı dile. Teslimiyet demek egosal kalıplarından, benliğinden arınarak ona kendini vermek. Tıpkı bir semazen gibi. Mevlevîlik deyince ilk akla gelen semadır. İşitmek manasındadır. Mûsikî nağmelerin dinlerken vecde gelip hareket etmek, kendinden geçip dönmektir. Dönüşünü teslimiyetini düşünün semazenin. Kainatın oluşumunu, insanın alemde dirilişini, Yüce Yaratıcı'ya olan aşk ile harekete geçişini ve kulluğunu idrak edip 'İnsan- ı Kamil' e doğru yönelişini düşünün.

Belki geçmişi geri döndüremeyiz, örgüyü eline dolayan adamı bulup hesabını soramayız ama örgülerimizi yeniden örüp daha güçlü olmaya direnebiliriz. Kamilliğe yolculuk yapabilir, kulluğumuzu idrak edip, geriye kalan ömrü de düşünerek ziyan etmeyebiliriz.Yeter ki, niyeti değişelim.