Bayramda baba evinde olmanın en güzel yanı nedir bilir misiniz? Kaç yaşında olursanız olun kapıdan girince birden bire küçük bir çocuğa dönüşmeniz. Sihir gibi! Aniden küçülür ayaklarınız, elleriniz, kısalıverir boyunuz, yine o yıllar önceki masum çocuk olursunuz. Çok az şey bilen, öğrenmeye meraklı, kalbi tertemiz, ruhu özgür…Sizi sizden çok düşünen birileri olduğu için bir iki gün hiç bir şeye kafa yormanız gerekmez , bunu annemle babam bilir deyip , korkularınızı bile onlara havale edebilirsiniz. Yemeğinizi, yatağınızı hazır etmişlerdir bile. Tek derdiniz, bir gofret ya da biraz daha oyun…
Gittiğiniz ev , çocukluğunuzun geçtiği ev olmasa da, şehirler, sokaklar, evdeki dekor değişse de …Aynı koku, aynı sesler, aynı incinmemiş çocuksu bir ruh sarar sarmalar sizi.. Hele o kalbinizi tıklayıp ben geldim diyen anılar…Bulutlar gibi her an ağlamaya hazır...
Beni bir çocuk gibi karşılayan ve artık aslında kendileri çocuklaşmış annem babam dalınca uykuya. Ben yağmur yüklü Ankara bulutlarını başıma yastık yapıp, geceyi çekince üstüme ince bir örtü gibi. Hepsi gelir toplaşır başucuma. Önce fısıltılar başlar sonra çocuk gülmeleri, farklı başka başka sesler yükselir. Ne kadar kahraman varsa yıllar öncesinden gelir girer pencereden, toplanır başucuma. Kimi saçımı çekiştirir, kimi elini kolumu tutar. Şarkılar dolanır dilime! Sol fa sol …
Sadece insanlar mı? Kuşlar, kediler, arılar, kelebekler, perdeler, yollar, arabalar…
Öpenler, sarılanlar, sevenler, terk edenler, küsenler, barışanlar… Aynı şarkıdaki gibi, bir talan başlar…
Ben böyle toplaşınca anılar hiç üzmem biliyor musunuz onları? Ne istediklerini bilirim benden: Sevgi ve Gülüş…
Hemen kalkar albümü alırım. Artık çoğunuzun nerede olduğunu bile unuttuğunuz aile albümünün kapağını severim önce. Kapağında kocaman Alman papatyalarının olduğu en az otuz kırk yıllık bir albüm.. Babam itinayla yerleştirmiş fotoğrafları elleriyle. Kendi çocukluğu, babaannem gencecik, dedemin kucağında babam…50' lerde soluk, gri, yağmurlu bir başkent dekoru.
Sonra annemle babam . 60'ların sonu. Kasım...Gençlik Parkı…Nikah…Babam her zamanki gibi ciddi, annem hafif gülümsemiş, mahçup, çekingen…Sonra bizler...Bayramda, lunaparkta, istasyonda, bahçede, karda, babamla, annemle, doğum günlerinde, tatilde, yılbaşında, denizde, dağda. Hepsinde aynı çocuk gülüş... Albümdeki resimlerde gülen yüzler ararım hep. En çok güldüğümüz resmi seçer iyice incelerim belki boşluk dolar diye
Başkente yağmur yağıyorsa, sabah bayram namazı, en sevdiğin çikolata da varsa evde bir de taze kahve kokusu... Mutlusundur... Peki bu durup durup gelen ağlama hissi neden?
Bu eksiklik, kalpte boşluk, boğazında düğüm düğüm bir bayram. Bulutlar…
…
Gün biter gülüşün kalır bende
Anılar gibi sürüklenir bulutlar
***
Sabah... Bayram sabahı senin artık almadığın başucundaki kırmızı pabuçlarındır, ezan sesi ne zamandır dinlemediğin vicdanın sesi! Annen bir dizi inci, kız kardeşin vazoda kırmızı bir gül...Gelemeyenler kahvenin telvesi...Baban…Eyüp Sabri'nin limon kolonyası ve bir kutu Hacı Bekir lokum....Rast makamında bir beste…
Uzaktakiler, çok uzaktakiler…Gelemeyecekler, ellerini öpemeyeceklerin, sarılamayacakların. İşte onlar artık albümde sadece bir gülüştür, dilinde yarım kalan bir şiir.
Bayramda sen çocuk olursan, Ankara Kalesi durur mu? Al al bir bayraktır o da tan yeri ağarırken... Hacı Bayram. Zümrüt yeşili bir seccadedir artık tevbelerin, gözyaşların kehribar tepihin dağılmış taneleri...
Kuğulu Park susam susam simit, Tunalı baloncuk baloncuk gazoz, Çankaya pembe bir köşk, Kızılay hiç çıkmayan piyango, Ulus bir külah vişneli dondurma.
Gar vedalar...
Ne ayrılıklar ne vedalar saklıdır anılarda. Çocuk değilsen artık, yaralı bereli bir insan olduysan, yürüdüğün yollar da değişmiştir. Yıldızevler'in bahçeleri tarumar, Aydınlıkevler sadece sisli bir anı. Yarım kalmış şiir gibi..
Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır
Yarım kalan bir şiir belki de…
***
Fotoğraflarda hep gülmüşüm, iyi ki gülmüşüm...
Aldanmadan, aldatmadan, küçük görmeden, kırmadan...Hep gülmüşüm...
Şimdi yine gülüyorum, çekiyorummm derse biri. Hemen gülüveriyorum!
Belki bir bakan olur resmime, ne güzel gülmüş der diye. Sevenlerim, dostlarım, torunlarım gülerken hatırlasın diye...
Şu kalbimdeki en derin çizikleri, hafızamdaki en kötü anıları, yüzümdeki çizgileri saklayarak...
Yine de her gülüşün açtığı bir yara vardır, kapanmayan..Sen dün gece o dönme dolapta neden kahkaha atamadın söyleyeyim mi? Artık çocuk değilsin de ondan! Aşağıdan sizi seyreden anneyle baba da kırk yıl yıl önceki anne baba değil. Baksana nasıl yarım gülüşleri, kalpleri nasıl yarık, çizik içinde…Ankara'ya en tepeden baktığın an. Şehir senin çocukluğunun şehri mi ? Hayır değil!
Sen vedalaşınca Ankara'yla ve sevdiklerinle yaralı bereli , kolu kanadı kırık bir kuşsundur artık. Vedalaşanlar el sallarken güler. Al sana kapanmayacak bir yara daha...
Yaralar kapanmayacak bekleme!
Aykırı anlamlar arayıp durma
Güz biter sular köpürür köpürür de
Kapanmaz gülüşün açtığı yara
Uçurum olur cellat olur her gece
Şiir: Ahmet Telli