6 Şubatta yaşadığımız deprem, milletçe yüz yılın felaketiyle yüzleşmemize neden oldu.Doksan dokuz depreminden sonra malum ve meşhur Marmara depremini beklerken hiç aklımızda olmayan on tane ilimiz yıkıma uğradı. Elli binin üzerinde canımız gitti. Yüz yirmi iki binden fazla insanımız yaralandı. Devletimiz eksiği, yanlışı, gecikmişliği olsa da tüm imkanlarıyla ilk andan itibaren sahadaydı ve hala sahadadır. Herhangi bir ön görülebilirliğin mümkün olmadığı bu felaketin neticesinde milletimiz de tek yürek oldu. Ülkenin dört bir yanında seferberlik ruhuyla yardımlaşma programları yapıldı. Herkes imkanı ve vicdanı dahilinde elinden geleni yaptı. Yıllarca biriktirdiği hac parasını, evladına ayırdığı düğün parasını; iş kurmak için borç aldığı parayı, kumbarasında biriken parayı, cenaze masrafları için sakladığı parayı;
geçim kaynağı ineğini satıp aldığı paranın tamamını, evlenirken takılan altınlarını satarak kazandığı paranın tamamını, bir günlük veya bir aylık dükkan cirosunun tamamını depremzedelere bağışlayanlar bu milletin nasıl bir ruha sahip olduğunu dünyaya ispat etmiştir. Bu yara sarma savaşımızda milletimiz destan yazarken hemen yanıbaşımızda duran, timsah gözyaşları döken, bu durumu nasıl fırsata çevirebiliriz diye hinlenen bir kesim de yok değildi. Bu toplumsal münafıklar ülkemizin hayrına ne varsa karşı çıkan, milletimiz lehine olan ne varsa 'istemezük' korosuyla harekete geçen, milli birlik ve kardeşliğimizin pekişmesinden rahatsız olan bu aleni ya da gizli güruhlar deprem sonrası da ortaya çıktılar. Devlete paralel ve karşı olmanın prim yaptığı bu mahallenin simsarları anında işbaşı yaptılar. Tüm yardımlaşma sürecinde yalan haber yayarak provakasyonun zirvesini yaptılar. Var olanı çarpıtarak ya da abartarak maksatlı kaos şakşakçılığına soyundular. Devleti ve devlet kurumlarını yıpratmak, kötülemek ve deprem sonucu oluşan acziyetten hisse koparmak için her türlü dedikoduyu bile isteye gerçekmiş gibi takdim ettiler. Bu yağmacı zihniyet deprem bölgesindeki acılı insanımızı galeyana getirmek üzere bizzat kendi elemanları ve kendi kirli senaryolarıyla onlarca tezgah tertip ettiler. Her saniye her bölgede farklı bir yalan ürettiler ama aziz milletimizin ekseriyeti bu pespayeliklere prim vermedi. Bir de bu süreçte devletten olup devleti zaaf içinde göstermek üzere her türlü hinliği yapanları da maalesef gördük...Sonrasında deprem bölgesini de kapsayan bir seçim atmosferine girdik. Hani bu anlattığımız talancı zihniyet ve borazanları yine boş durmadı ve seçimin sonuçlarından hemen sonra depremzedelerimize galiz sözler söylediler. Hakaretler yağdırdılar. Küfürler ettiler. Hani ölmüş kızının elini tutarak saatlerce cesedi başında 'kurtaramadım' diye ağlayan bir baba vardı ya! işte bu babaların hepsini birden aşağıladılar...
Hani akşam eşim, oğlum, gelinim, torunum yattık, sabaha tek ben kalktım. diye feryat eden amca vardı ya ! bu amcaların hepsine hakaret ettiler... Hani kızıyla en son görüntülü konuştuğu telefonunun bulunması için yalvaran anne vardı ya ! bu annelerimize sövdüler...
Niye peki??? Çünkü deprem bölgesindeki insanlarımızın çoğu oyunu iktidardan yana kullanmıştı. Bekledikleri sonucu göremeyince şuursuzca saldırdılar.Milletin kararını içlerine sindiremediler. Seçimin ikinci tur sonuçları da açıklandığında Seçimin galibi iktidar olunca. Bu zihniyet ilkinden daha beter ve daha azılı hale geldiler. Televizyon programlarında, sosyal medyalarında bu bölgedeki insanlarımızın tercihlerini yargılamaya başladılar. Eline mikrofon alan ve bir ekranın karşına geçen bu zavallılar millete sövmeyi ayrıcalık addettiler. Güya sanatçı müsveddeleri, sözümona aydınlık budalaları, devşirme özgürlük bezirganları adeta ' siz depremi hak ettiniz, ohh olsun' gibi bir gözü dönmüşlüğe evrildiler... Geçirdikleri bu öfke ve nefret nöbetiyle devrildikleri kin çukurunda boğulanlara; altında can çekiştikleri insanlık enkazının çürüttüğü ruhlara, enkaz simsarlarına, felaket yıkımcılarına son bir defa daha sesleniyorum:
' Sesimi duyan var mı? insanlığınızdan kaldı mı? '