(Zarar-ı ammı def için zarar-ı has ihtiyar olunur – Mecelle m. 26)
(Casus fortuitusnonestspectandus; Et nemoteneturdivinare – Legal Maxi
GİRİŞ
Korona süreci birçok sosyal ilişkiyi ve hukuki işlemi etkiledi. Bu süreçten etkilenen sözleşmelerin başında düğün salonları ile yapılan organizasyon sözleşmeleri gelmektedir. Uygulamada bu sözleşmeler için ziyafet sözleşmesi,düğün salonu sözleşmesi, düğün salonu paket sözleşmesi, düğün salonu kiralama sözleşmesi gibi isimler de kullanılmaktadır.Biz, yazımızda bu sözleşmeyi ifade etmek için kısaca düğün organizasyonu sözleşmesi ibaresini kullanacağız.
Düğün salonları ile yapılan bu sözleşmeler bazen nişan veya söz organizasyonları için de yapılmaktadır. Düğün organizasyonu sözleşmesi için belirttiğimiz sonuçlar nişan ve söz organizasyonları için yapılan sözleşmeleri de kapsamaktadır.
Bu yazı, T.C. İç İşleri Bakanlığı'nın korona salgının yayılmasını önlemek amacıyla yayınladığı genelgesi kapsamında belirli tarihler açısından öngörülen yasaklar nedeniyle yapılamayan düğün organizasyonlarını konu edinen düğün organizasyon sözleşmeleri içindir.
I. DÜĞÜN SÖZLEŞMESİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ
Düğün sözleşmesi genellikle düğün, nişan veya söz organizasyonu yaptırmak isteyen taraf ile düğün salonu işleten arasında yapılmaktadır. Bu sözleşmeler, her iki tarafın da borç yüklendiği bir sözleşme olduğu için tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdir. Düğünü organize ettiren tarafın borcu, belirli bir miktar para ödemektir. Düğünü organize eden tarafın borcu, sözleşmenin içeriğine göre değişmekle birlikte birden fazla farklı sözleşmeye ait edimi içeren bir borçtur. Örneğin, düğün organizasyonunun sağlanması (vekalet sözleşmesi), düğün salonunun düğün günü için kiralanması (kira sözleşmesi), yeme, içme, hijyen, servis (hizmet sözleşmesi), fotoğraf çekimi (duruma göre eser veya hizmet sözleşmesi)[1] gibi birbirinden farklı sözleşmelerin esaslı unsurları organizasyonu yapan tarafın borcu olarak ortaya çıkmaktadır.
[1] Bu konuda Yargıtay kararı için bakınız: T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2014/3-727 K: 2016/203 K.T.: 26.02.2016.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında düğün organizasyon sözleşmesi hukuki niteliği itibariyle bir karma (kombine) sözleşmedir. Karma (kombine) sözleşmelerin uygulamada en sık karşılaşılan türleri; pansiyon sözleşmesi, hastaneye kabul sözleşmesi, seyahat düzenleme sözleşmesi, portföy yönetim sözleşmesi, yatılı okul sözleşmesi, düğün organizasyon sözleşmesidir.[1]
Düğün organizasyon sözleşmeleri, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK)'a göre de bir tüketici sözleşmesidir. Söz konusu kanuna göre, tüketici, 'ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi' ifade etmektedir (m. 3/1-k).Tüketicinin bir ivaz (bedel, ücret) karşılığında bir mal veya hizmet edimini elde etmek amacıyla girişimci ile yaptığı her türlü sözleşme tüketici sözleşmesidir. Bu açıdan sözleşmenin Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu ya da öteki özel kanunlarda düzenlenmiş olup olmamasının bir önemi yoktur. İşlemin, tüketici sözleşmesi olup olmadığı hususunda bir şüphe ortaya çıkarsa, tüketici sözleşmesi lehine yorum yapılmalıdır.[2]
II. KORONA SÜRECİNİN SÖZLEŞMEYE ETKİSİ
Korona salgınının başlaması sosyal ve ticari hayat açısından birçok sonuç doğurmuştur. Tüm dünyayı etkisi altına alan korona salgınının yayılmasını önlemek amacıyla alınan tedbirler kapsamında birçok düğün organizasyonu tarafların kusuru olmaksızın iptal edilmek zorunda kalmıştır. Zira, T.C. İç İşleri Bakanlığı'nın 16.03.2020 tarihli genelgesine göre,'81 ilde, tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser salonu, nişan/düğün salonu, çalgılı/müzikli lokanta/kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları, her türlü kapalı çocuk oyun alanları (AVM ve lokanta içindekiler dahil), çay bahçesi, dernek lokalleri, lunapark, yüzme havuzu, hamam, sauna, kaplıca, masaj salonu, SPA ve spor merkezlerinin faaliyetleri geçici bir süreliğine bugün saat 24:00 itibariyle durdurulacak'.[3] Dolayısıyla burada düğün organizasyonlarının iptal edilmesinin sebebi, sözleşme taraflarının daha önceden öngöremediği korona sürecinin olağanüstü şartları ve bu kapsamda alınan tedbirlerdir.
Korona salgını, hukuki niteliği açısından bir mücbir sebeptir.[4] Mücbir sebep, kişinin, kendisi veya işletmesi dışında gelişen, değişen ve öngörülmesi, önlenmesi mümkün olmayan[1] Fahrettin Aral, Hasan Ayrancı, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 12. Baskı, Ankara, Yetkin Yayınları, 2019, s. 58.
[2] Çağlar Özel, Tüketicinin Korunması Hukuku, 4. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2018, s. 60.
[3] Bakınız: https://www.icisleri.gov.tr/81-il-valiligine-koronavirus-tedbirleri-konulu-ek-genelge-gonderildi , son erişim tarihi: 04.06.2020.
[4] 'Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır. Yukarıdaki açıklamadan da anlaşılacağı gibi mücbir sebebin bir takım unsurları vardır. Öncelikle mücbir sebep, zorlayıcı bir olaydır. Bu olay doğal, sosyal veya hukuki bir olay olabileceği gibi insana bağlı beşeri bir olay da olabilir. Bu olay, zarar verenin faaliyet ve işletmesi dışında kalan bir olay olmalıdır. Mücbir sebep nedeniyle zarar veren, bir davranış normunu veya sözleşmeden doğan bir borcu ihlal etmiş olmalıdır. Yine mücbir sebep, davranış normunun ihlali ya da borca aykırılığın sebebi olmalı ve kaçınılmaz bir şekilde buna yol açmış olmalıdır. Kaçınılmazlık kavramı, mücbir sebep yönünden karşı konulmazlık ve önlenemezlik kavramını da kapsar. Mücbir sebebin bir diğer unsuru ise öngörülmezliktir' (T.C. Yargıtay, Hukuk Genel Kurulu, 2017/90 E. , 2018/1259 K. ).
olaylardır. Mücbir sebebin hukuki açıdan önemi bu sebebin illiyet bağının kesilmesine sebep olan bir durum olmasıdır. Böylece, failin fiili sonucunda doğan zarardan sorumluluğun doğabilmesi için gereken uygun nedensellik bağı kesilmektedir.[1] Mücbir sebep, haksız fiil sorumluluğunda olduğu gibi sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumlulukta da illiyet bağını kesen bir sebeptir. Dolayısıyla, bu konuda haksız fiil halinde mücbir sebebe ilişkin öngörülen esaslar sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluğa da uygulanacaktır.[2]
Mücbir sebep nedeniyle düğünü organize etme borcu altında olan tarafın bu borcu ifa etmesi imkansızdır. Bu imkansızlığın niteliği sonraki objektif, kusursuz ve hukuki imkansızlıktır.[3]TBK m.136/1'e göre, 'Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkansızlaşırsa, borç sona erer'. Dolayısıyla bu hükme göre, düğün organizasyon sözleşmesi kapsamında düğünü organize etme borcu altında olan düğün salonu işleteni bu borcundan kurtulmuş olur. Türk Borçlar Kanunu'nda, borçlunun borca aykırılıktan doğan sorumluluğu, kusur ilkesine dayandığından sonradan korona salgını sebebiyle ortaya çıkan imkansızlıkta borçluya atfedilecek bir kusur bulunmadığından borçlunun tazminat sorumluluğu söz konusu değildir (TBK m. 112).
TBK m. 136/2'ye göre, 'Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkansızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder'. Düğün organizasyonu sözleşmesi her iki tarafa karşılıklı borç yükleyen bir sözleşme olduğu için bu hüküm altında dahildir. Korona sürecinde, imkansızlık sebebiyle borçtan kurtulan düğünü organize eden taraf, diğer taraftan (düğünü organize ettiren) almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri vermekle yükümlüdür. Örneğin, bu kapsamda alınan kapora diğer tarafa iade edilmelidir. Ayrıca, düğünü organize ettiren taraf, henüz ifa etmediği para borcunu ödemek yükümlülüğünden kurtulur.
TBK m. 136/3' e göre, 'Borçlu ifanın imkansızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür'.Burada TMK m. 2'den doğan bir yan yükümlülük söz konusudur.[4] Ancak, alacaklı imkansızlığı biliyor veya bilebilecek durumda ise ihbara gerek yoktur.[5]Ancak korona salgını herkesçe malum olan bir durum olduğundan borçlunun ifanın imkansızlaştığını diğer tarafa bildirme yükümlülüğü yoktur.
Düğün organizasyonu sözleşmelerinde genellikle cayma parası öngörülmektedir. TBK m. 178'e göre, 'Cayma parası kararlaştırılmışsa, taraflardan her biri sözleşmeden caymaya yetkili sayılır; bu durumda parayı vermiş olan cayarsa verdiğini bırakır; almış olan cayarsa aldığının iki katını geri verir'. İlgili hükümde açıkça öngörüldüğü üzere cayma parasının talep edilebilmesi, taraflardan birinin caymasına bağlıdır. Ortada bir cayma iradesi[6] olmayıp korona salgını sebebiyle öngörülen düzenleme kapsamında organizasyonun yapılamaması söz konusudur. Dolayısıyla cayma parası talep edilemez.
III. DAVA SÜRECİ
Düğün organizasyon sözleşmelerinin korona salgını sebebiyle iptal olmasından doğan uyuşmazlıklarda başvurulacak mercilerin belirlenmesi önem arz eder. Örneğin, bu kapsamda kaporanın iade edilmesi için başvurulacak merci için kaporanın tutarına (miktarına) bakılmalıdır. Bu doğrultuda uyuşmazlığa konu olan parasal tutar tüketici hakem heyetine başvuru parasal sınırları içerisinde ise tüketici hakem heyetine başvurulmalıdır. Bu sınırları aşan bir tutar söz konusu ise yetkili tüketici mahkemesine müracaat edilmelidir (TKHK m. 68/1).[7]
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Aral,Fahrettin, Ayrancı, Hasan: Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 12. Baskı, Ankara, Yetkin Yayınları, 2019.
Eren,Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. Baskı, Ankara, Yetkin Yayınları, 2017.
Kılıçoğlu,Ahmet: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 16. Bası, Ankara, Turhan Kitabevi, 2012.
Oğuzman,M. Kemal, Öz,M. Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler (Cilt 1), 15. Bası, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2017
Özel,Çağlar: Tüketicinin Korunması Hukuku, 4. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2018.
Serozan,Rona: Borçlar Hukuku Genel Bölüm (Üçüncü Cilt-Kocayusufpaşaoğlu/Hatemi/Serozan/Arpacı), 7. Bası, Ankara, Filiz Kitabevi, 2016.
YARARLANILAN YARGITAY KARARLARI
T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2014/3-727 K: 2016/203 K.T.: 26.02.2016.
T.C. Yargıtay, Hukuk Genel Kurulu, 2017/90 E. , 2018/1259 K.
Arş. Gör. Ahmet Fevzi KİBAR
Av. Fatih YEŞİLYURT
[1] Ahmet Kılıçoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 16. Bası, Ankara, Turhan Kitabevi, 2012, s. 304.
[2] Kılıçoğlu, s. 638.
[3] Rona Serozan, Borçlar Hukuku Genel Bölüm (Üçüncü Cilt-Kocayusufpaşaoğlu/Hatemi/Serozan/Arpacı), 7. Bası, Ankara, Filiz Kitabevi, 2016, s. 185-186. 'Borçlanılan edim borçlu da dahil hiçkimse tarafından ifa edilemiyorsa, objektif imkansızlık söz konusu olur' (Eren, s. 1330). 'Hukuki imkansızlıkta ise, edim konusu şey yok olmamakla birlikte, bunun sözleşme konusu olması bir kanun hükmüyle yasaklanmış bulunmaktadır' (Eren, s. 1329).
[4] 'Eski BK m. 117'de böyle bir açık hüküm mevcut olmamasına rağmen, öğretide aynı yükümlülük dürüstlük kuralına (MK m. 2) dayandırılarak kabul edilmekteydi' (M. Kemal Oğuzman, M. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler (Cilt 1), 15. Bası, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2017, s. 561).
[5] Eren, s. 1332.
[6] 'Cayma parası tarafların her ikisine de sözleşmeden dönme hakkı verdiği için buna dönme parası veya dönme tazminatı demek de mümkündür… Dönme hakkı niteliği itibariyle yenilik doğuran bir haktır. Bu hak tek taraflı varması gerekli bir irade beyanıyla kullanılır. Karşı tarafın hakimiyet alanına ulaşır ulaşmaz hüküm ve sonuçlarını doğurur' (Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. Baskı, Ankara, Yetkin Yayınları, 2017, s. 1220).
[7] Özel, s. 314-315.