Son dönemlerde ABD’nin çökmesiyle alâkalı mebzûl miktarda makaleler, kitaplar yayımlandı. Aklıma ilk etapta filozof R. Garaudy, İ. Wallerstein gibi ciddi düşünürler geliyor ve buna benzer birçok düşünür, gerekçeleri bazen aynı bazen farklı olsa da bizlere benzer şeyler söylediler.

Şu günlerde ise yoğun bir biçimde AB’nin çökeceği dillendiriliyor. Şüphesiz Ekonomi, çöküşle alâkalı bu görüşlerde en merkezi neden olarak mühim bir yer işgal ediyor. ABD’nin ya da AB’nin çöküşünün ne zaman olacağını tam olarak bilemesek bile Şark’ın kesin bilgiyle (hakk’el yakîn) yıkıldığını biliyoruz-görüyoruz-. Dolayısıyla; ABD’nin ya da AB’nin çökecek olması bir kuvve iken, Şark’ın yıkılmış olması bir fiildir. Şark’ın yıkılması öylesine dolaysız ve gözönünde cereyân eder ki; Şark’ı ikna edenler için saklanması çok zor bir durum ortaya çıkarır. Yahut bu coğrafyada‘herhangi bir yıkımın olmadığını’ anlatmak için oldukça uzun açıklamalarla örülü “hikmetli” görüşlere müracaat edilmesi hasıl olur.

Evvela çökmek ile yıkılmak arasında farkın görülmesi gerek ki; biri hakkında geçerli olan şeyin diğeri hakkında neden geçersiz olduğu görülebilsin: ABD’nin ya da AB’nin çökeceğini söyleyenler, onun zorunlu olan şeyden (değişik nedenlere dayanarak ekonomik, demografik vb..) çökeceğini söylemek isterler. Oysa Şark’ın yıkıldığını söyleyenler-görenler-; onun zorunlu olan birşeyden değil, zorlama olan birşeyden yıkıldığını söylemek isterler. Şimdi buna göre; çökmek ile yıkılmak arasında bir hareket zıtlığı da mevcuttur.

Çökmek; içeriden dışarıya, yıkılmak; dışarıdan içeriye doğru yönelir. Meselenin siyasal düzlemde kalması için bunların oluş ve bozuluşla alâkalı varlıksal durumlarını araştırmayı bir kenara koymamız gerekir.

Şark’ın siyasal denkleminde olup biteni (yıkıntıları)kavramak adına belli başlı fikirler öne sürüldü ve bu fikirler siyasal görüntülerin neler sunduğunu göstermek istedi. Bunlardan en kayda değeni; Şark’ın (bu coğrafyanın) ancak ve ancak köklü ve büyük bir altüst oluşla kurtuluşa kavuşabileceği görüşüdür.

Buna göre; Şark tüm şehirleri yıkılmadan inşâ edilemeyecek bir biçimde kuşatılmış vaziyettedir. Bu, tıpkı vücudu kurtarmak için büyük cerrahi operasyona, bazı uzuvların kesilmesine benzer bir durum gibidir. O hâlde bu yıkıntılar, coğrafyanın yeni düzeni için umit ışığı, sağlığa kavuşmak için geçirilen operasyon olurlar.

Şayet bunun doğru olduğu teslim edilirse, ortaya başka bir tenâkuz görüntü çıkar. Bu görüntünün gösterdiği şey, yeni baştan doğmayan fakat aynı zamanda yıkılmayan bir ABD ya da AB ile yeni baştan doğan fakat aynı zamanda yıkılan bir Şark’ın olduğudur. Umûmî olarak bakıldığında bu görüşün haklı ve mantıklı tarafları oldukça fazladır.

Zirâ coğrafya edilgen bir mekân olarak egemen güçlerin kendi aralarında hesaplaştıkları, güç gösterilerini burada paylaştıkları, sergiledikleri bir mekâna dönüşmüştür. İttihat Terakki’nin de hâkim görüş olarak benimsediği “savaşarak sınırların korunması, genişleyerek müdafaa” anlayışı, benzer durumdan çıkar. Oysa mâsum ve haklıymış görünen bu talep, uygulamaları itibariyle Ulus Devletlerin hızlı bir biçimde kurulmasına mâtûf sağlam temellere zemin hazırlamıştı.

Şimdi; coğrafyaya musallat olan diktatörlerden ve diğer kötü şeylerden kurtulmak, ancak yıkımla mümkün ise; yıkılan yerler kurtulmuş olacak mıdır? Ya da kurtulmuş mudur? Mesela; Irak ve Libya bu kurtulanlar dahilinde midir? Sonra; her yıkım, yeniden doğuşun ve kurtuluşun zorunlu bir şartı mıdır? Yıkıldığı hâlde inşâ edilemeyen yerler ne olacak? Şayet karşı tarafta çok güçlü bir düşman varsa(egemenler varsa) bu yıkımların, yıkılan yerleri daha güçlü kıldığı nasıl söylenecek? Öte yandan coğrafyanın uzun süreden beri zaten bir yıkıntı olduğu, yıkıntıya dönüştürüldüğü itirazı yapılırsa, bu itiraz coğrafyanın yıkıldığı hâlde kurtulamamış olduğunu beyân etmez mi?

Coğrafyada mevcut marazi yapılar devam ettikçe egemen güçlerin tekelinin de devam ettiği söylendiğinde; bu kez, coğrafyada ortaya çıkan yıkımların, ortaya henüz çıkmamış olan yıkımlarla eşit olduğu sonucu söylenmiş olmaz mı? Bir şeyin olması ya da olmaması aynı ise, o şeyin kurtuluş olduğu nerden çıkacak?

İmdi; Şark’a (coğrafyaya) savaş yoluyla Demokrasiyi getirenler aynı yolla Coğrafyanın şehirlerini yıkıyor, mimarisini dolaysız değiştiriyorlar. Bu yolu sürdürülerek coğrafyadaki diğer “değişim”lerin yapıldığı iddia ediliyor.

Öte yandan Şark’ta yaşayanlar, sürece yıkımlarla o ya da bu nedenlerle katıldığı ölçüde kendisine karşı savaştığını söylediği egemen güçleri tekrar inşâ etmiş ve varlıkla ilgili en mühim şeyi atlamış olur: ‘Kevn (oluş), fesadtan (bozuluştan) evlâdır’. Demek ki burada çökmek ile yıkılmak arasındaki farka bir ilâve daha yapmamız gerekiyor: ABD’nin ya da AB’nin çökecek olduğunu söyleyenler, çökmeyi aynı zamanda bir tam-lık, kemâlat ile alâkalandırırlar, zirveye çıkmış bir noktanın düşüşü gibi fakat her yıkılışta tam-lık olmadığı için eksikliğe gönderme yapılır.

O hâlde; ABD’nin ya da AB’nin neden çöktüğü fakat yıkıl(a)madığı, Şark’ın ise niçin yıkıldığı fakat çök(e)mediğini sormamız gerekmez mi?

www.twitter.com/@servetkzlay