Siyaset ve ahlâk başlı başına çok karmaşık ilişkileri ve sorunları olan alanlar. Bu ilişkilere ve sorunlara fazla girmeden Sakarya’da inşaat sektörü üzerinden nasıl bir ahlâk inşâ edildiğine bir bakalım.

İnşaat sektörünün krizleri ile ilgili şikayetler zaman zaman dile getirildi fakat çözüm noktası olarak ahlâklı ve adaletli bir çare bulunamadı. Çarenin bulunamayışı, çok çeşitli sebeplere bağlanabilir: Şikayetleri dile getirenlerin mevcut hükümete muhalif olması, her eleştirinin hükümete bağlı belirli çevrelerce sert bir şekilde “muhalif” diye algılanması, şikayetlerin arkasında gerçekten ‘Paralel’ bir yapının izlerinin olması, inşaat sektörü bahane edilerek hükümetin ve devletin yıpratılması- karalanması, Sakarya’daki vekillerin ve yetkililerin meseleyi yeterince Ankara’ya anlatamaması, bazen meselenin kasıtlı savsaklanması…vb sayabileceğimiz bir çok sebep gösterilebilir.

Yani bu sebepler, hem şikayeti dile getirenler hem de şikayeti dinleyenler olarak iki taraflı işleyen bir yapı. Peki bizim gibi ne hükümete (Şarktaki anlamıyla) muhalif olmayan ne de hükümet yanında resmi olarak yer almayanların şikayetleri ne olacak? “Adaletsizlik, Haksızlık var!” denilince nasıl anlaşılacak, hangi anlamda anlaşılacak?

İnşaatla ilgili sorunlar, Sakarya milletvekillerine defalarca aktarılmıştır. Bir defasında Ankara’da AK Parti milletvekili Ali İhsan Yavuz, meseleyi dinlemiş ve “Allah’a Şükür! Sakaryamız diğer Büyükşehirler içinde şikayeti en az olan şehrimizdir” demişti.

A. İ. Yavuz, istatiksel olarak meseleyi çözmüş(!) ve Sakarya’yı diğer büyükşehirler ortalamasına sokarak en düşük değerleri elde etmişti. Demek ki; bu tür sorunların çözülmemesinin arkasında şark kurnazlığı gibi bir sebep daha var.

Asıl sorunumuz siyasetin ahlâkı nasıl ve hangi sûrette inşâ ettiğidir. Zirâ bir devletten ve siyasetten en büyük talebimiz; onun altında yaşayanlar olarak hayatımızın ahlâklı ve adaletli kılınmasıdır, kişiliklerimizin ikâme edildiği toprağın erozyona uğratılmamasıdır. Modern siyaset bilimciler, sosyal bilimciler; devletin terbiye edici tarafını, ahlâki tarafını küçültüp tenkit etseler de Aristoteles’in beyân ettiği üzere “siyasetin en büyük maksadı şereftir”.

Sakarya’da inşaat sektöründe bi’l fiil -tecrübe ederek gördüklerimiz ve yaşadıklarımız, genel siyasetin ahlâk üzerinde ne tür bir inşâya giriştiğini göz önüne sermeye yeterlidir. Kişisel tecrübenin ve sorunların insan toplumlarında ortak yönleri bulunur fakat bunlardan bazıları ortak yönlerden fazlasını kapsar: Kültürel olanı da içine alır, hatta kültür olarak yeniden üretir.

Sakarya’da inşaat sektörü imarıyla ve iskânıyla neredeyse tamamen; yanlış, hatalı, sorunlarla, sıkıntılarla dolu yamalı bir bohçaya benzemektedir fakat bunlardan bizim açımızdan en fenası, devletle siyasetle olan kısmıdır. Zirâ bu kısım inşâ edilen evlerin tümünün yıkılmasından daha yıkıcı ve kalıcı hasar verir.

Şimdi bu hasarın nasıl ortaya çıkarıldığını kendi misalimizi ibret göstererek verelim: Yaptığımız binada -arsa hariç- sırf inşaat gideri olarak; reel harcanan (%100) paranın sadece yaklaşık %40’ı fatura yani gider maliyet olarak gösterilebilmiştir. Devlet ve siyaset en büyük müteahhitlerin bile ancak %50 fatura toplaya bildiğini çok iyi bilmesine rağmen “ne yapalım sen de toplasaydın” diyerek, topu başka yerlere atmakta, insanları hırsızlığa arsızlığa, kişiliksizliğe teşvik etmektedir. Genel olarak İnşaat, fatura toplanamayan bir sektördür.

Şayet inşaatta her çalışandan işçilik faturası alınsa maliyetler korkunç artacaktır. Şimdi resmi verilere göre %40 maliyetle “bitmiş” binanın bir dönümden fazla olan arsası ruhsatta gerçek fiyatının yaklaşık % 0.02,7ye karşılık gelecek ederle alınmıştır.

Yani gerçekte 500-600 bin lira ederinde arsa 17 bin civarında alınmıştır ve doğal olarak elde edilen kâr çok yüksektir.

Madem kâr çok yüksektir o hâlde devlete vergi ödenmesi ya da işi kılıfına uydurup hâl çaresine bakılmalıdır. Yani hırsız bir pozisyonla devlete bağımlı kalınacaktır. “Ne yapalım herkes öyle yapmıyor mu ?!” denecektir fakat bu noktada unutulan ahlâki bir form vardır: İnsanlar fiillerinin çocuklarıdır ve bir şekilde öyle davranan (devlete kazık atan, atması istenilen) başka şekilde de aynı davranır ya da davranmaya meyillidir.

Burada fiil tekrarı, davranışın yerleşip yerleşmediğini belirler. Sakarya’da inşaat sektörü vasıtasıyla üretim yapanlar, sanki cezalandırılıyor ya da zorla iflasa sürükleniyor gibidir. Aynı arsaya bir çivi çakmadan üretim yapmadan alıp satanlar müteahhitlere kıyas edilemeyecek denli fazla kazanmaktadır. Yaklaşık çoluk çocuğuyla bin kişinin üzerinde kişiye ekmek veren şahsım ekmeğe muhtaç hale gelmiştir.

Meselenin şu tarafı da var: Madem devlet kazanca belli oranda ortaktır peki zarara neden ortak olmayacak fakat adaletli ve ahlâklı kalacaktır?! Yaptığımız binaya defalarca hırsızlar girip maddi manevi zarar verirken bu maliye nerededir?

3 yıldan fazla yol yapılmamasından dolayı satışların olmamasında yani yine kendi kurumunun verdiği zararlarda devlet hangi konumdadır?! Vb binlerce adaletsiz uygulamalar…

Bu tür ayıplar aynı zamanda Şarkta ahlâksızlığı sürdürmeyi bir siyaset olarak devam ettiren yapının (kurum ve kuruluşların) eseridir fakat bu siyaset tarzı AK partinin eseri değildir; olsa olsa devam ettirdiği bir eksendir. Unutulmamalıdır ki; siyasetin ürettiği kötü ahlâk, sadece inşaatla sınırlı kalmayan bir ahlâktır.

Okumuş- okumamış, yaşlı- genç, kadın -erkek ayırmaksızın bir kanser virüsü gibi yayılır ve her yeri işgal eder. Israrla anlaşılmak istenmese de mesele paranın ötesinde ve paradan daha değerli bir yerde durmaktadır ve Sakarya’daki inşaatlara bakınca inşâ edilen en büyük yapının, siyaset eliyle harabeye dönüştürülmüş ahlâk binası olduğu görülmektedir.

Twitter: @servetkzlay