Türkiye’nin en önemli siyasal iletişim uzmanları arasında yer alan Prof. Dr. Ali Saydam, seçmen davranışları üzerine çok derin analizlere sahip bir isimdir.
Uzun yıllardır hem teorik olarak hem de pratik olarak işin içerisinde yer alan Prof. Saydam, seçmenin oy verirken hangi saikle sandığa gittiğine dair şu çarpıcı tespitte bulundu; “Oy akılla değil gönülle kullanılır kahir çoğunlukla”
Bu zamana kadar onlarca seçim yaşayan, seçim stratejileri belirleyen, anketlerde seçmen davranışlarını göz önünde bulunduran, bire bir temasları olan, liderlerin seçmenle kurduğu iletişimi değerlendiren, fakültelerde bu konularda ders veren, akademik çalışmalar yapan, kitaplar yazan Ali Saydam, “Oy akılla değil gönülle kullanılır” diyor.
Bunu derken sonuna da, kahir çoğunlukla diye de ekliyor.
Elbette sadece akılla tercih yapanlar oluyordur. Siyasi tercihlerine gönlünü karıştırmayan insanlar da olabilir.
Ancak Saydam’ın burada altını çizdiği husus zaten çok açık, burada genel bir eğilimden bahsediyor.
Bu değerlendirmeye dair şunu da belirtmek istiyorum, zaten bir insanın tercih yaparken gönlünü dinlemesi aklını tamamıyla kenarda bıraktığı anlamına gelmemektedir.
Bizim gönlümüze yatan şey, çoğunlukla aynı zamanda aklımıza da uygun olandır.
Zaten bilinçli insan aklıyla gönlü arasındaki bağı sağlıklı bir şekilde kurabilendir.
Anadolu insanının tercihlerine bakın, aklına yatmayanı gönlüne sokmaz, gönlünde karşılık bulmayanı aklına getirmez.
Bu nedenle Saydam’ın ifade ettiği durumu daha dikkatli anlamalıyız.
Peki bu durumda, seçmenlerin çoğunlukla gönlüyle hareket ettiği varsayımını göz önünde bulundurursak, 7 Haziran seçimleri öncesi muhalefet partisi temsilcilerinin mantık sınırlanırını zorlayan tercihlerini nasıl değerlendireceğiz?
Türk siyasetinde vaatler her zaman seçim sürecinde tartışılan konular arasında yer almıştır.
Demirel’in, “Ne verirlerse benden 5 fazlası” derken, Çiller’in, “Her mahalleye milyoner”, “Her çiftçiye traktör” gibi vaatleri hala konuşulur. Hele Cem Uzan’ın, “Mazot bir lira”, “Sınavlar kalkacak” gibi vaatlerini unutmak mümkün mü?
Bu eski Türkiye alışkanlıkları AK Parti iktidarıyla son bulmuştu.
Artık hızla gelişen Türkiye’de eğitim seviyesi yükselmiş, vatandaş bu tarz siyasi cambazlıklara pek prim vermemekteydi.
Ülkemize yakışan bir şekilde siyasetin ve siyasetçinin itibarı yükselmişken, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 7 Haziran vaatleriyle karşılaştık. Bu vaatleri çok uzatmaya gerek yok, Kılıçdaroğlu, kısaca herkese bol bol para dağıtacağını söyledi.
Hoppala bu da nerden çıktı, yeniden eski Türkiye’ye mi dönüyoruz derken, bu kez Kılıçdaroğlu’nun arkasından HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın vaatleri gündeme geldi.
Haliyle, kambersiz düğün olur mu bu kez karşımıza vaatlerin babası Haydar Baş çıktı. Bir de diğer partiler benim vaatlerimi alıyorlar demesin mi!
Memleket bir anda panayır havasına girdi.
Allah’tan iktidar temsilcileri bu boş vaatler konusuna hiç girmediler ve siyasetin tam anlamıyla ayaklara düşmesine müsaade etmediler.
Tam yeni Türkiye’ye yakışmayan, 70’lerin siyaset tarzından, siyasi türbülanstan çıkıyorken bu kez sürece MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den katkı geldi!
Bahçeli de açtı kesenin ağzını. Asgari ücret şu kadar olacak, çiftçiye şunu vereceğiz, ÖTV kalkacak, yılda 2 ikramiye vs..
Hal böyle olunca Genel Başkanlar vaatler konusunda uçuşa geçince yerel siyasetçilerde bu duruma kayıtsız kalmadılar.
Son olarak MHP Sakarya Milletvekili Adayı Ali Rıza Acartürk’ün `su saatlerini kaldıracağız` vaadi artık herşeyin vaatler arasında yer alabileceğini hepimize gösterdi.
Acartürk’ün su saatleri kalkacak açıklamasının ardından MHP’nin diğer milletvekili adaylarının da vaatlerini merak eder olduk!
Acaba Orhan Ünver ya da Zihni Açba, elektrik saatinin kaldırılacağının, doğalgazdan ücret alınmayacağının, belediye otobüslerinin bedava taşıyacağının, kasaplardan etin, manavlardan domatesin, marketlerden püskevitin, züccaciyecilerden düdüklü tencerenin bedava alınacağının vaadini verebilirler mi, süreç artık oraya gidiyor!
Prof. Dr. Ali Saydam’ın değerlendirmelerini yeniden hatırlayacak olursak, bu akıl ve mantık dışı vaatlerin seçmen davranışlarında belirleyici olmasının pek mümkün olmadığını söyleyebiliriz.
Devleti yönetme iddiasındaki insanların halkın karşısına geçip, bu tarz uçuk vaatlerde bulunmaları halkın tasvip etmeyeceği davranışlardır.
Anadolu insanı devlet adamında belli bir ciddiyet ve inandırıcılık arar.
Böyle her aklına geleni konuşana bu halk prim vermez.
Bu tarz yaklaşım sergileyenler ne halkın gönlüne girebilir ne de milletin aklına yatar.