Genç ,yağız delikanlı Mevlüd, her gün olduğu gibi gün ağarmadan besmeleyle kalktı, sabah namazını eda edip göğe ellerini açarak , yan odada doğum sancıları çeken hanımı Fatma’nın hayırlısıyla kurtulması için Allah’a yalvardı.Aceleyle evden çıktı, Kaçkar’ın karla kaplı zirvesine bakıp derin bir iç çekti. Gürüt kuşunun sesi hanımının sancılarına karıştı, köyde acı acı yankılandı . Mevlüd kendini dağlara vurdu, yürüdü,yürüdü. Şapellerden geçerken destur dedi,Kör Ahmet Geçidinden geçerken peri kızlarını gördüm sandı gölde. Hani dağ keçilerini vuran tek gözlü Ahmet’e “taş olasın Ahmet “diyen perilerin yaşadığı ve Ahmet’in taş kesildiği göl. Mevlüd dar geçitlerden geçti, uçurumlardan köyüne ,Utav’a baktı, kendi evini buldu, çok şükür bacadan duman tütüyordu.

Mevlüd saatlerce dağlarda dolaştı, nihayet dizlerinde derman kalmayıp susuzluktan dudakları çatlar gibi olunca henüz erimeye başlamış karlarla coşan Çoruh ‘un kenarına geldiğinde köyün kızları hem çamaşır yuğuyor hem de türkü çağırıyorlardı,

…İndim dere ırmağa oy nanayda cilvele oy nanayda,

Zeytin dalı kırmaya oy nanayda cilvele oy nanayda,

Geldim seni almaya oy nanayda cilvele oy nanayda,

Başladın ağlamaya oy nanayda cilvele oy nanayda*….

Mevlüd salkım söğüdün gölgesinde tam uykuya yenik düşecekti ki , köyden sarı saçlı çilli yüzlü bir çocuk koşarak geldi: Mevlüd ağaaaaaa Mevlüd ağaaa , muştumu isterim,bir oğlun daha oldu! . Miladi 1932 , Hicri 1351 Zilhicce ayında, Yusufeli’nin en çetin kışının ardından Artvin’e bahar, Mevlüd’ün diline şükür duaları inmişti. Kaçkar’ın eteğinde bir çiğdem açtı, gölde bir sazan atladı, arılar ,kelebekler halaya durdu.

Gül dalini eğar mi, uci yera değar mi

Sanda gönlü olmiyan, beyla boyun egar mi?

Mevlüd sessizce odaya girdiğinde köyün kadınları Fatma kadına hasuta yediriyorlardı. Fatma utandı, kızardı, beşikteki bebeğe çevirdi yüzünü, Mevlüd heyecandan öleyazdı, dağdan topladığı Negolara (cennet çiçekleri) çiçeklerini hanımının yastığına bırakıp , bebeyi aldı kucağına. İlk evladı Durak da geldi sarıldı babasının bacaklarına.

Murad Han’ın” Sure_i Muhammed “okurken oğlu olduğu müjdesi üstüne, Kur’an-ı Kerim’den başını kaldırıp : “Bağ-ı Irem’de gül-ü Muhammed açtı” diyerek, geleceğin bir çağı kapayıp yeni bir çağ açacak olan Fatih’in adını “Muhammed”, yani “Mehmed” koyduğunu işitmişti bir hutbede. Muhammed yani Mehmed yani , övülmüş.

Mevlüd de bebeğin kulağına ezanını okudu ve üç kez fısıldadı kulağına: Senin adın Mehmed! Senin adın Mehmed! Senin adın Mehmed!

O gece köy meydanındaki düğünde en çok Mevlüd oynadı, en çok o hinkal yedi , dut şerbeti içti. Köyün gençleri Atabarı oynarken, 67 sene sonra, torunu İbrahim’in Adapazarı’nda doğacak tek oğluna Ata ismini vereceklerinden habersiz o da oyuna eşlik etti:

…Bahçesi var bağı var, Ayvası var narı var

Atamızdan yadigar, Bizde Atabarı var…

Mutluydu, gururluydu, Fatma için , oğulları için daha çok çalışacak daha çok ekip biçecekti. Gökte tek tük yıldız vardı ama ay dolunaydı. Çoçolu kuşu bir kavağın dalında ötüyordu…

*********************

Mehmed köyün yamaçlarında, dere boylarında, yalçın kayalarda güle oynaya büyüdü. Anası babası ne yedirirse onu yedi , kardeşleriyle sapan oydu, ok attı, bu topraklarda M.Ö 3000 li yıllarda , Bronz çağında yaşamış çocuklar nasıl mutluysa o da öyle mutluydu. En sevdiği oyun çapan çapandı…”Çapan çapan elleri/ Kırılmasın kolları/ Kırılırsa kırılsın/ Komşu kızının elleri” diye el çırparlardı.

Tekerleği icad eden, atı evcilleştiren , tarihte ilk beyin ameliyatını yapan İskitlerin bu yurdunda yaşayan insanların tüm iyi huyları ve parlak zekası Mehmed’de de vardı ve Mehmed okuyacaktı…

Nerede mi ?

Ne kadar methetsem o kadar gökçek,

Lalesi sümbülü ziyneti gerçek

Her türlü renk vermiş çiçek çiçek

Sevilecek var elvanın Cilavuz …

Daha bıyıkları terlememiş Mehmed kendini Kars’da Cilavuz Köy Enstitüsünde buldu. Okul Kars – Ardahan şosesi üzerinde Susuz Çayı vadisinin iki tarafında kışla harabelerinden kurulu bir köydeydi . Rus yapıları olarak bilinen kışla binaların çatıları sökülmüş, pencereleri soyulmuş, duvarları yıkılmış harabeler olsa da kısa sürede tamir edilip eğitime hazır hale getirilmişti. Okuma yazması olan köy gençleri bu enstitüde eğitim görecek sonra yurdun dört bir yanında göreve başlayacaklardı. Sadece cebir, coğrafya değil sabah erkenden ekmek pişirmek, klasikleri okuyup bitirmek, , hatta Aşık Veysel in de verdiği bağlama dersleri, arıcılık,modern zirai teknikleri,marangozluk, fotoğrafçılık…Mehmed çok sevmişti okulunu, derslerini, zar zor bulunan kurşunkalemle hem problem çözdü hem köyüne döneceği gün için çetele tuttu mandolininin gövdesine, gururluydu: memleketin neresi olursa olsun gidip çocukları eğitecekti.

Maarif mektebi eyleyin devam

Türkçe Fransızca lüzumlu kelam

Galibiyet fenni edersiniz tamam

Öldür kalmaz hiç düşmanın Cilavuz

Mehmed köyüne genç bir öğretmen olarak döndü, onu okutan devlet-i aliye nereye git derse oraya gidecek ve çocuklara ilim ve fen aşılayacaktı.Bu gencecik , civa gibi delikanlı bir gün yazın tam da kavuran sıcağında tarladaki babası Mevlüd Ağa’ya yardımdan dönerken bağdan gelen bir genç kız görür.Kızdaki endama, elma yanaklara o anda vurulur ve gönlüne sevda düşer. Aylardan Ağustostur, koşar Ciro çayında bir su çarpar yüzüne, ela gözlerinden yaş gelir sevdadan Çoruh’a karışır, kalbi yerinden çıkacak gibidir , şapallerden geçerken dua eder Yaradana, O’nu bana nasip et…

Mehmed o kadar temiz kalpli o kadar merttir ki Mevlüd Ağa kırmaz oğlunu, babası Hasan Ağaýa elçi gider Fatma Kadınla. Hasan Ağa işi yokuşa sürmez ,he der! Haberi alan Mehmed’in yüreğinde tulumlar , akerdeonlar çalar…Rabbine şükreder Mehmed, gideceği gurbet ellerde ona can yoldaşı olacak bir Nebiye’si vardır artık…O akşam yemekte kardeşleriyle iştahla yediği pancarın tadını ömrü boyunca unutmaz…Bahçede yıldızları seyrederek hayale dalar ki bir yıldız kayar, aynı kayan yıldızı genç kız da penceresinden görmüştür.

*********************************

Doğuştan Yaradan meşakkat verdi,

Terkettim doğduğum aziz yurdu

Odun derdi erzak derdi yar derdi

Yazıp arzuhalim kime bildirem?

Artvin, Erzurum, Ordu, Akyazı…Devlet nereye git derse gider Mehmed, ne kadarsa maaşı o kadar harcar, yüzlerce öğrenci yetiştirir. Köy okullarında da ders anlatır, şehir okullarında da. Üç erkek bir kız evlat nasip eder Allah ona. Artık yeri yurdu Artvin değil Sakarya Akyazı’dır Mehmed’in . Elli dört yıl Akyazı ona, evlatlarına ve torunlarına yurt olur. Ama yurdunu , Atasını , töresini hiç unutmaz Mehmed.Çalışkanlığı, dürüstlüğü ile tanınır tıpkı adı gibi…

Artık Çoruh’dan su içemeyen , Kaçkar’ın sisli tepelerini seyredemeyen,hopop kuşunun türküsünü dinleyemeyen , ninesinin arpa çorbasını için için özleyen , “baba-dede Hacı Mehmed “özellikle de akşamüzerleri balkondan uzun uzun karşıki dağları seyreder. Allahın o kadar sevgili kuludur ki , onu Kaçkarlardan kilometrelerce öteye savuran kader şimdi onu başka bir dağla teselli eder: Keremali…
Anadolu`da Müslümanlığın yayılmasında önemli rolü olan yedi evliya kardeşten Kerem ve Ali ‘nin savaşarak dağın zirvesine tırmandığı ve tepede şehit oldukları hikayesini elbette bilir Mehmed.Gökyüzü kızıla boyandığı akşamlarda Keremali’nin karlı tepelerine bakarken iç çeker…

Kararsın güneşli dünyam

Tek varayım mevlam sana

Her işkence zulüm bana

Tek varayım Mevlam sana…

2016 31 Mayıs. 24 Şaban 1437 sabahında…Dallar kiraz , vişne doluyken,dutlar dallarda göz kırparken , Mudurnu çağlarken, yani yaşamak çok ama çok güzelken…

Çoook uzaklarda , iki yıla kadar sular altında kalacak Yusufeli’nde , tam da o sabah , gecenin üçünde gürüt kuşunun çığlığı yırtar geceyi…Kuş dile gelmiş ağıt yakmaktadır:

Oyyyy ölüm!!!Evun ocağun sona!

Sonra bir yel eser, bir kelebek kanat çırpar Artvin’de , gelir Akyazı’da yaylada bir çiçeğe konar bir başka kelebek, dağlarda, elleri arkasında,omzunda bir çift beyaz güvercin, ıslık çalarak bir delikanlı gezmektedir ve saçları kınalı bir genç kız seslenir ardından .”Mehmed gitme!”Bir türkü yankılanır Kaçkarlardan gelir vurur yankısı Keremali’ye…

“Oyyy ne imiş ne imiş, kaderim böyle imiş…”

Dağlarda huuu sesleri çağlayanlara karışır, Yasinler Fatihalara…İshak kuşları Allahuekber sesleriyle gizli gizli ağlar yosunlu taşlar üstünde…

Derler ki o günden beri her akşam aynı saatte Hacı Mehmed Erol Öğretmen gelir aynı anda hem Keremali’de hem Kaçkarlar’da ,hem Artvin kalesinde , hem Utav Camiinde hem de Yenicami de omzunda güvercinlerle gezer, karıncalara dügmeç atar, kuşlara su verir ve aynı türküyü söylermiş: “Oyyy ne imiş ne imiş, kaderim böyle imiş…”

Nereden mi biliyorum?

Ben gördüm…

*******************

NOT: Bu masalın kahramanı Mehmed EROL benim biricik oğlum Ata’nın dedesi , eşimin kıymetli babasıdır. Nurlar içinde yatsın…