Bu yazıyı kimler okur kimler okumaz. Merak eden okur, gocunmayan okur, gerçekleri duymak isteyen okur, bizi bilen bizden rahatsız olmayan okur.

Çıkarcılar, menfaatçiler okumaz. Fırıldaklar, yalakalar, kendisini kurnaz zannedenler okumaz. Rabbena hep banacılar okumaz. Burnu kafdağında olanlar okumaz, vs. vs. He bir de okumayı sevmeyen umursamayalar, var ile yok arasında yaşayanlar okumaz...

Sıkıntı yok. Biz yazalım okuyan okur, okumayan kendisi bilir. Konu elbetteki yağlı güreş. Artık Ata sporu, Peygamber sporu demiyorum, diyemiyorum. Çünkü bu sözlerin bir ağırlığı, bir maneviyatı, bir değeri, bir sorumluluğu var.

Ata sporu demek, Peygamber sporu demek, er meydanı demek, er demek, er kişi demek, emin kişi demek, güç demek, akıl demek, dürüstlük demek, güçlünün haklı değil haklının güçlü olması demek...

Bin yıldır dünyaya edebi, adabı, dürüstlüğü, maneviyatı, güvenirliği ile, gücü kuvveti kudreti ile, dosta güven düşmana korku salan yalan, dolan, gurur, kibir, riya bilmeyen hakkı bilen, haklıyı bilen haksızı haksızlığı kabul etmeyen demektir. Bu sebeple, ben artık yağlı güreşimize Ata sporu Peygamber sporu diyemiyorum. Çünkü en başta kültür mirası dediğimiz güreşimizin neredeyse tüm genleri ile oynandı. Bir nevi asimile oldu. Görünen o ki; son yüz yıldır 'balık baştan kokar misali' devletimiz bin yıllık tarihe sahip dünyanın en eski sporu sayılan kültür mirasımıza gereken önemi, değeri, desteği vermedi, vermiyor. Bir kaç yüz yıllık tarihe sahip, dışarıdan bize gelen bir çoğu da bizim değerlerimize, maneviyatımıza uymayan sporlara destek veriyor, imkan veriyor. Ata yadigarı yağlı güreşimize gereken değeri vermiyor.

Destek verdiği akıl almaz bütçeler ayırdığı her türlü imkanları seferber ettiği devşirme sporların tarihine baktığımızda birçok spor dalının değil başlangıç tarihi, o sporun başladığı ülkenin kendi tarihi bizim en ücra kasabadaki 5-6 yüz yıllık camilerimiz kadar mazileri bile yok. Fakat mazisi yüz, yüz elli yılı bulmayan bu devletlerin sporu ülkemize kadar gelmiş, yerleşmiş, sahip çıkılmış olmazsa olmazlar haline gelmiş. Peki sadece devletimiz mi suçlu? Bizler ne kadar sahip çıkıyoruz Ata sporumuza Peygamber sporumuza. Birileri yağlı güreşimizin genleri ile, kuralları kaideleri ile oynarken biz ne yaptık, ne yapıyoruz. Aslında Ata sporumuza en büyük darbeyi bizler, yağlı güreş camiası vuruyoruz. Evet bizler vuruyoruz; ağası, başkanı, pehlivanı, cazgırı, hakemi, davulcusu, zurnacısı, yağcısı ve hatta seyircisi en büyük darbeyi bizler vuruyoruz. Maddi ve manevi en büyük darbeyi biz vuruyoruz. Nasıl yani demeye gerek yok. Herkes bu yazıyı okuduktan sonra sadece bir kaç dakika sessiz, sakin oturup kendisini hesaba çeksin, kalbini yoklasın...

Yaptıklarını, yapmak istediklerini, amacını, hedefini, hedefine odaklanırken kendisine mübah saydığı şeyleri sorgulasın. Hatta bir mucize olsa öyle bir şey olsa ki; bu camiada olan herkesin kalbindeki diline vursa, içinden beyninden geçenlere hükmedemeyip dile gelse, kapalı kapılar ardında kapalı kalpler ardındakiler aşikar olsa, herkes duysa, görse, emin olun hiç kimse kimsenin yüzüne bakamaz. Herkes kendisinden utanır, nefret eder. Aslında birçok kişi birbirini çok iyi biliyor. Kim nerede ne yapıyor, ne planlıyor. Hiç kimse masum değil, hiç kimse sütten çıkmış ak kaşık değil. Sadece herkes karşıya bakıyor, kusur görüyor. Neden artık Peygamber sporu Ata Sporu demiyorum; çünkü Peygamber sporumuzda olmaması gereken her şey mevcut. Gurur, kibir, riya, yalan, yağcılık. Pehlivanın gücü değil, paranın gücü makamın gücü konuşuyor. Çoğu zaman er meydanında birileri koltuk peşinde, birileri nam peşinde, birileri para peşinde, birileri günü kurtarma peşinde.

Sabahın sekizinden akşamın dokuz-onuna, hatta on birine kadar herkes er meydanına bakıp, yeneni görmek istiyor. Pehlivan rakibini, seyirci sevdiği pehlivanı, başkanlar ağalar iş adamları kendi pehlivanlarının yenmesini beklerken, aslında sahadaki rakibini yenen pehlivan dahil istisnasız her birimiz yeniliyoruz. Galip gelen yok. Herkes yenik, herkes mağlup kime mi en güçlü rakibimize; Şetanı aleyhi laneden bile güçlü olan bizleri yerden yere vuran, şekilden şekile sokan tabiri caiz se paspas eden aç gözlü nefsimize yeniliyoruz. Galip gelen yok. Galip gelen olsa, Ata sporumuz Peygamber sporumuz yetim kalır mı? Üvey evlat muamelesi görür mü? Salavat ile başlayıp salavat ile biten bir spor bu kadar geri kalmışsa burada herkes ama herkes; ağasından başkanına, pehlivanından hakemine, davulcusuna, zurnacısına, basınına, siyasisine, seyircisine herkes kalbini, kendi kalbini sorgulamalı.

Temizlenecekse Peyamber sporumuz; her türlü fırıldaktan, fitneden, fesattan, riyadan, bencillikten, adamcılıktan, çıkarcılıktan o zaman herkes ilk önce kendi kapısını, kendi kalbini süpürmeli. Aynaya bakıp kendi kendisini hesaba çekmeli. Çekmeli ki, eski günlerine dönsün Peygamber sporumuz. Örfüne ananelerine, maneviyatına dönsün. Hak ettiği değeri görsün. Kalksın artık üstündeki kara bulutlar yağlı güreşimizin. Kalksın üstümüzdeki ahlar, beddualar. Yine yeniden dünyaya nam salsın kendi özü, kendi sözü, kendi kültürü ile yağlı güreşimiz...

Benimkisi bir dilek, bir temenni. Sen hayal görüyorsun diyenler oluyordur belki. Ne diyelim; 'Hayalini kurmadığın her şey imkansız olarak kalır.'

Hayal ediyoruz, umut ediyoruz, düzelecek bir gün mutlaka. Değer görecek Peygamber sporumuz, kalplerimiz düzeldiğinde belki de...

Bu yazının bile nefsine ağır gelecekler olacak. Elbette doğruları duymak istemeyen yalakalar yazıyı okumayacak, ya da görmeyecek, vakti olmayacak...

Makamlara göstermeyi görev edinecek, oradan bile kendisine rant elde edecek. Kendisini görünmez zanneden saflar çıkacak. Elbette sıkıntı yok. Böyle bir şeyi yaparsanız, farkına varmadan iyilik de yapmış olursunuz. Çünkü bizim sözümüz, yazımız zaten en başta makam sahiplerine, zirvedekilere, sonra görevi olmadığı halde postacılığı görev edinenlere ve kendim de dahil tüm camiaya.

Saygılarımla...