Usta zanaatķar kişidir. Usta bilge kişidir. Usta örnek alınan kişidir. Usta ehil kişidir. Usta mahir kişidir. Usta emektar kişidir. Usta sabırlı kişidir. Usta kendisini geçebilecek çırak yetiştirebilen kişidir. Usta öğrenmiş, öğretici kişidir. Usta hakkı bilen kişidir. Usta maneviyatı bilen kişidir. Usta tecrübeli kişidir. Usta akıllı olan, akıl veren kişidir...

Kimden usta olmaz? Aç gözlüden usta olmaz. Emek hırsızından usta olmaz. Ukaladan usta olmaz. Fesattan usta olmaz. Nankörden usta olmaz. Bencilden usta olmaz. Beleşçiden usta olmaz. İki yüzüden usta olmaz. İçten pazarlıkçıdan usta olmaz. Nefsine uyandan usta olmaz. Nesline ihanet edenden usta olmaz. Rüzgara göre yön alandan usta olmaz. Egoistten usta olmaz. Sadece ben diyenden usta olmaz. Velhasıl herkes her şeyi öğrenir, her şey olur da herkes usta olamaz.

Şimdi buna ne gerek vardı, bu yazdıklarını bilmeyen var mı diyenleri duyar gibiyim. Bu saydıklarımı elbette aklı başında olan akil olan her kişi bilir. Lakin ne hikmetse bazıları bu özellikleri hep karşıda görmek ister. Sanki bir usta da olması gereken en iyi, en hünerli maharetler kendisine anadan doğma bahşedilmiş gibi birden bire çırak olmadan, çile çekmeden, ele avuca sığacak bilinir elle tutulur gözle görülür bir mahareti olmadan hatta çıraklığını kalfalığını bile yapmadığı işin ustalığını yaptığını zanneder, kendi kendine ünvan koyar usta diye. Eee sana da usta diyorlar, sen usta mısın yani? Ustalıktan kasıt yıllar önce bir işe başlayıp da bırakın ustayı, kalfayı yeterince çıraklık bile yapmadan bıraktıkları halde ustalığın, kalfalığın ve hatta çıraklığın yanından yakınından geçmek ve bu geçiş yıllar öncesi olmuş diye usta olunuyorsa, bizde 40 yıl önce bazı işlerin yanından yakınından geçtik. Türkiye'nin en ehil, en mahir, en tecrübeli ustaların eli elimize değdi, ensemize vurdu, evet vurdu vurmasına da o zamanki şartlarda, imkanlarda biz o ehil kişilerin daimi çırağı olamadık. Bıraktık en sevdiğimiz, gönül verdiğimiz işi. Döndük başka işlere, oralar da olduk çırak, kalfa, usta, ehil kişi, mahir kişi. Evet bizim ünvanımız da usta elbet. Lakin 40 yıl önce çıraklığını soyunduğumuz işin değil, başka işlerin ustası olduk. Utanmam, erinmem, hatta gurur bile duyarım işimden mesleğimden. Ustayım ben; ekmeğini taştan çıkaran usta. Lafın gelişi değil, gerçek anlamda yıllar yılı ekmeğimi taştan çıkardım ben. Taş ocaklarına verdim yıllarımı 35 yıl dile kolay içimde, kalbimde, er meydanlarının pehlivanlığı varken ben 35 yıl yıkılmaz, yok olmaz, sarsılmaz, yıpranmaz sanılan yüce dağların pehlivanlığını yaptım. Kayaları taşa toza çevirdim. Hep içimde kaldı oysaki yağ kokulu yeşil çayırlar. Belki pehlivanlık anlamında iyi bir çırak, kalfa, usta olamadık. Lakin çok usta bir güreş takipçisi olduk, usta bir seyirci usta bir gözlemci olduk. İçeriden olmasa da, dışarıdan destek verdik çok sevdiğimiz yağlı güreşe, tüm engellemelere tuzaklara hainliklere komplolara rağmen. Biz birileri gibi hiçbir zaman çıraklığın hakkını vermeden ustalığa soyunmadık. Kimseye kendimizi zoraki usta ilan etmedik ettirmedik. Zahmetini çekmediğimiz bir şeyin rahmetine de talip olmadık. Bizim ağzımız süslü, püslü, egzotik, egzantirik laflar yapmaz yapamaz. Kelimeleri çok çok kullanıp boğuntuya getirip bir şeyler biliyormuş, çok biliyormuş havası vermeyiz kendimize. Ne isek oyuz biz. Dilimiz, kalbimiz ayrı değil. Zoraki ustalar gibi kendi kendini usta ilan edenler gibi kimseyi düşman bellemeyiz, kimseye tuzak kurmayız üç kuruş menfaat için. Netiz biz; dosta dost ölümüne, düşmana düşman. Ne isek oyuz biz. Haklıysak haklı, haksızsak haksız. İçimiz dışımız birdir bizim. Birileri gibi içi başka dışı başka değiliz biz. İnsanlara profesyonel bakış açısı saçmalığını bahane ederek bakmayız biz. Dostluğumuz hak ve hakkaniyet ölçülerinde samimi ve doğaldır bizim. Profesyonel bakış açımız hiçbir zaman olmadı olmayacak da bundan sonra. Profesyonel bakanın dostu olmaz, dostça da bakmaz. Duruma, şekle çıkar ve menfaate göre şekil alır. Bu bakış açısı bize uzak kalır. Kimi de profesyonel bakış açısını şiar edinir kendisine. Dost, arkadaş, kardeş, sırdaş, yoldaş lazım değildir onlara. Gün ola harman ola bu profesyonel bakış açısıyla bir araya gelenler gün gelir çok profesyonel kazıkta atarlar birbirlerine çıkar ve menfaatler ters düşünce.

Velhasıl bizi amatör görenler varsın profesyonel olarak kalsınlar. Küçük bir hatırlatma yapayım; kısa kestirme yollardan alavere dalavere ile profesyonelliğe yükselenler, yükseklerde yer tutanlar yüksekler aşağısı kadar ehemmiyette değildir. Çok yükseklerde yer tutanların düşüşleri sert ve acı verici olur. Bir Nasreddin Hoca fıkrasıyla bitirelim. Alan alsın, alamayan yaşayıp görsün...

Nasreddin Hoca'ya sormuşlar: Kimsin? Hiç demiş Hoca, hiç kimseyim. Dudak bükülüp önemsenmediğini görünce sormuş hoca; Sen kimsin? Mutasarrıfım demiş adam kabara kabara. Sonra ne olacaksın diye sormuş Nasreddin Hoca. Herhalde vali olurum diye cevaplamış adam. Daha sonra diye üstelemiş hoca. Vezir demiş adam. Daha daha sonra ne olacaksın? Bir ihtimal sadrazam olabilirim. Peki ondan sonra; Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp hiiiç demiş. Daha niye kabarıyorsun be adam demiş hoca. 'Ben şimdiden senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım.'

Saygılarımla...

Yalçın Kaynak / Sadece Güreş Programı Yorumcusu