MAKAM AŞIKLARINA
Kaynak: Adatavır Haber Ajansı
Yazarlar/Köşe Yazısı
01.12.2019
Yazıyı Yazdır
İmtihan içinde olan insanın, gerçek huzur ve saâdeti; ruhlara ezâ veren pürüzleri bertaraf etmesi ile olabilir._
*Bunun icinde,ulvî duygularla; îman şerefine mütenâsip; güzel bir hayat yaşamalıdır.*
_Nefsânî sıfatlardan; arınması şarttır._
_İnsanda,baş olma sevdâsı, makam ve şöhret ihtirâsı; ilk siralarda gelmektedir._
*Mânevî bakımdan terakkî kaydetmek, nefsânî arzuların tasfiyesi ile; gerçekleşir.*
_İnsanı,en son ve en zor olarak terk eden nefsânî arzu; makam sevgisi ve baş olma sevdâsıdır._
_Bu çirkin hâl; ucub, kibir, tamah ve hırs gibi pek çok kötü sıfata kaynaklık eden en köklü nefsânî temâyüldür._ _Onun, gönülden sökülüp atılması; pek güçtür._
_Mânevî terbiyede,onun tasfiyesi; en sona kalır._
. *Makam hırsıyla gözü dönen bir kimse, yırtıcı bir hayvandan daha tehlikelidir.*
*_Efendimiz (sav):_*
“ *Mala ve mevkie düşkün bir adamın dînine verdiği zarar, bir koyun sürüsünün içine salıverilmiş iki aç kurdun o sürüye verdiği zarardan daha büyüktür.* ” buyurmuştur.
(Tirmizî, Zühd, 43
_Hak dostları, dünyâ servet ve makamlarına duyulan ihtirâsı; bütün kötü huyların kaynağı kabul ederler._
*Ebû Bekir Verrâk Hazretleri:*
“ _İhlâs sâhibi olmak istiyorsan, önce baş olma sevdâsını; kalbinden çıkar._
_Sonra da, kendini; kimseden üstün görme!_ ” buyurmuştur.
_Baş olmak, büyük bir mes’ûliyeti mûciptir. İstîdat, kâbiliyet, liyâkat ve kuvvet, kendisinde; bulunmayan ve üstleneceği vazîfeyi; hakkıyla îfâya güç yetiremeyecek olanların, baş olmayı talep etmeleri; son derece mahzurludur._
*Hz.Mevlânâ(k.s):*
“ *Aslında, lâyık olmadığı yüksek bir mevkie çıkarak; maddî yönden mertebesi yücelen kişi, halkın omzuna yüklenmiş; bir cenâzeye benzer.*
*_Böyle kişiler, gerçekte; yüksek bir mevkîde değil, bilâkis; herkesin bir an önce, üzerinden atmak istediği; bir cenâze hâlindedirler."* buyurmuştur.
*Ebû Zer (radıyallâhu anh*), Efendimiz’e:
“ _Yâ Rasûlallâh(sav)!_
_Beni vâli tâyin eder misin?_ ” demiş,
*Efendimiz (sav):*
“ *_Ey Ebû Zer!_*
*Sen zayıf bir adamsın. İstediğin vazîfe is; büyük bir emânettir* .
*_Bu emâneti, ehil olarak alan ve üzerine düşeni yapanlar; müstesnâ, aslında bu vazîfe; kıyâmet gününde bir rezillik ve pişmanlıktır"_* buyurmuştur. .
(Müslim, İmâre, 16)
*Efendimiz (sav):*
“ *Şu gök kubbenin altında ve yeryüzünün üstünde, Ebû Zer’den daha doğru sözlü; kimse yoktur* .” buyurmuştur
(Tirmizî, Menâkıb, 35)
_Buna rağmen ve onun ahlâkını, karakterini, zühde meylini, dünyâya hiç değer vermeyişini iyi bildiği hâlde, onu idâreciliğe tâyin etmemiştir._
*Zîrâ “ahlâkî fazîlet” ile “idârecilik dirâyeti” farklı şeylerdir.*
_Nice fazîletli kimseler vardır ki, idârecilik kâbiliyetleri; yoktur._
*Pek çok insan güzel konuşabilir, şahsî hususlarda dikkatli ve muvaffak olabilir.*
_İdârecilik, lâyıkıyla îfâ edilmesi; gâyet zor bir emânettir._
*Hz.Ebû Bekir (radıyallâhu anh),* _hilâfet makâmına geçip; halk kendisine bey’at ettikleri vakit, minbere çıkarak:_
“ *Ben, hiçbir zaman hilâfet istemedim, ona rağbet etmedim* .
*_Gizli ve âşikâr hiçbir şekilde bunu Allâh’tan(c.c) dilemedim._*
*Çünkü hilâfette benim rahatım yoktur.*” _demiştir._
_Bir işi hakkıyla îfâ edebilecek dirâyete sâhip olanların da, mes’ûliyetten kaçarak bir kenara çekilmeye ve işleri yüzüstü bırakmaya hakları yoktur._
*Bir vazîfe; kendisine teklif edilen kimse, liyâkatinden; eminse ve etrafta kendisinden daha ehil biri de yoksa; teklifi kabulden ictinâb edemez.*
_Şâyet, ictinâb ederse; vebâlinden kurtulamaz._
*Halkın emânetini üstlenmek, yerine göre; bir zarûret hâline gelebilir.*
_Mü’mine yakışan da budur._
*Mü’min, örnek yaşayışıyla, güzel ahlâkıyla, ilm-i siyâsetiyle, basîret, firâset, dirâyet ve kâbiliyetiyle, riyâsetin tâlibi değil, matlûbu olabilmelidir.*
_Bir makâma tâlip olmadığı hâlde o makâma getirilen ve samîmiyetle gayret gösteren kimselere Allâhu Teâlâ(c.c) yardım eder._
*Bizlere düşen görev, emânetin tevdî edileceği liyâkatli kimseleri en güzel bir şekilde yetiştirmek ve onları uygun mevkîlere tâyin etmektir.*
_İdârî bir vazîfe üstlenenler, idâreleri altındaki insanların hazzını, kendi hazzına tercih etmesini bilmelidirler._
*Israrla her şeyi yalnız ben yapayım düşüncesinde olanlar, çabuk yorulurlar, sadırları daralır, görüşleri değişir.*
*Bir zaman gelir ki, herkesi küçük görmeye başlar, kibre kapılırlar.*
_Gerçek ve olgun idâreciler, şahsî varlıklarından sıyrılarak; kendilerini toplumun huzur ve saâdetine adamışlardır._
*Efendimiz’in(sav)* vefâtından önce son olarak fem-i muhsinlerinden sâdır olan:
“ *Namaza ve emriniz altındakilerin; hukûkuna riâyet edin!* ” _nebevî tâlimâtına; son derece ehemmiyet vermelidir_ .
*_İdârî mevkîlerde bulunanlar, nefislerini dâimâ hesâba çekip:_*
“ *Acabâ, idârî mes’ûliyetin; ağır şartlarının idrâki içinde miyim,* *_yoksa; hubb-i riyâsete kapılıp; rûhumu; zehirlemekte miyim?!_* ” _diye kendilerine sormalıdırlar._
*Yüce Rabbîmiz(c.c)!*
_En alt kademeden, en üst kademeye kadar; vazîfe üstlenen bütün mü’minleri,_
*nefsin, servet, şehvet, şöhret ve makam sevgisi gibi; şerlerinden muhâfaza buyursun*
_Cümlemizi; elinden, dilinden ve gönlünden, Ümmet-i Muhammed’in istifâde ettiği; kullarından eylesin..
Yorumlar
0
Bu habere ilk yorumu siz yapın