Yahya Bakır: Büşra Duygu Alptekin'in çocukluk ve gençlik yılları nasıldı?

Büşra Duygu Değirmenci Alptekin: 1991 doğumluyum. Makedon Göçmeni bir ailenin çocuğuyum ve Sakaryalıyım. İstanbul FMV Özel Ayazağa Işık İlköğretim okullarında okudum, Ortaokul son sınıfta Sakarya' ya dönüş yaptım. 4 yaşında yüzmeye başladım. 14 yaşımda İngiltere'ye dil öğrenmeye gittim. Liseyi Özel Sakarya Eğitim Kurumları'nda birinci olarak tamamladım. Daha sonra Başkent Üniversitesi Endüstri Mühendisliğini kazandım. İkinci üniversite olarak Anadolu Üniversitesi Dış Ticaret Bölümünü bitirdim. Yüksek lisansımı Amerika Conley Üniversitesi Siyaset Bilimi Alanında yaptım. Doktorama İşletme Yönetimi alanında devam ediyorum. Evliyim, 1 kız çocuğum var.

Y.B- 4 yaşında yüzmeye başladınız, sizi yüzmeye yönlendiren kimdi, elde ettiğiniz başarıları anlatır mısınız?

D.A- Babamın yönlendirmesiyle Işık Spor Kulübü'nde yüzme hayatına başladım. Yüzme antrenmanlarım çok yoğun geçiyordu. 12-13 yaşlarında çift antrenmana dönmüştüm. Sabah, akşam antrenmana gidiyordum. 4.30'da uyanıp 5.00'da havuza giriyordum. Kısa mesafe yüzücüsüydüm. Sayısız il birinciliklerim ve Türkiye şampiyonluklarım var. Bir kız sporcu için Sapanca'yı karşıdan karşıya geçmek, çok gurur verici. Atatürk barajı'nda yüzme imkanı yakaladım. Bu benim için muhteşem bir deneyimdi. Su çok soğuktu ve ben 9 yaşındaydım.

Y.B- Yüzmeyi ne zaman bıraktınız?

D.A- Ankara'da okumam sebebiyle hafta sonları Sakaryaya geliyordum çünkü halihazırda burada bir işletmemiz vardı. Yavaş yavaş işletmede faal olmaya başlamıştım. Babamın yanında işi öğrenmeye çalışıyor ayrıca derslerime de ağırlık vermem gerekiyordu. Bu sebeple yüzmeyi bıraktım. Yüzme farklı ve özel bir spor, bahsettiğimiz o tarihlerde imkanlar bugünkü gibi değildi. Her geçen gün iyileştiriliyor ancak yüzme standartların üzerinde bir spor.

Y.B- Bir kadın olarak sporun, eğitimin, siyasetin, işletmenin içinde bu kadar faal olmanız çok kıymetli. Biraz da işletmenize değinelim, işletme anlamında neler yapıyorsunuz?

D.A- Hali hazırda bir kafe işletmecisiydik. Küçüklükten beri babamın yanında, kafede bulundum. Mutfakta çay doldurdum, dondurma koydum, pasta süsledim. Kısaca kafenin işletmesinin nasıl yapıldığını küçüklükten beri hem izliyor, hem çalışıyordum. Babamın yanında kafe kapanışlarını izlerdim. Boş zamanlarımızda babam bana muhasebe öğretirdi. Üniversitemi bir an önce bitirip işlerle kendim uğraşmak istiyordum. İçimdeki girişimcilik ruhuyla kendi başıma bir şeyler yapmak istedim ve Burger King'i işletmeye karar verdim. Burger King kurarken de Sakarya'yı tercih etme sebebim, şehrime katkı sağlamak ve istihdam olanağı oluşturmak istememdi. İşletmemizde toplam da 60 kişi çalışıyor. Bir Burger King şubemiz ve bir kafemiz var.

Y.B- Yaptığınız işi tam olarak nasıl öğrendiniz?

D.A- Bilgi gerektiren durumlarda cevap veremediğimi, personellerimi yahut restoranımı kontrol edemediğimi yani kendi eksikliğimi gözlemledim, eşimle beraber eğitim almak istedik. Başka bir Burger King Restoranında vardiyalı personel olarak çalıştık. Orada mutfakta hamburger yaptık, stok kontrolü yaptık, depolarda çalıştık. Lobinin ve lavaboların temizliği, daha sonra müdürlük sistemi, personelleri yönlendirebilme, sipariş girme, bunların hepsini çalıştığımız süre boyunca öğrendik. Eğitim sonunda da Temel Yöneticilik ve Gıda Güvenliğiyle ilgili uluslararası geçerliliği olan sertifika sınavlarına girdik. Oradaki sınavları da 1. olarak tamamladım. Restoranımıza girdiğimizde hangi sorunun neden kaynaklandığını ya da daha iyiye gitmek için nelerin gerekli olduğunu biliyoruz.

Y.B- Farklı alanlarda birçok başarı elde ettiniz. Bu başarılarınızın arkasında babanızın gücü olduğu düşünülüyor mu?

D.A- Her konuda ahlaklı olmayı ilke edindirdiği için babama bir kez daha teşekkür ediyorum. Bunu nasıl yapmalıyım diye sorduğumda, 'İyi düşün, kendin karar ver.' der. Küçüklüğümden beri 'Başkalarının geçtiği köprüden Duygu 2 defa geçer. Kapat gözlerini ve dal. Arkana bakma.' Sözüyle büyüdüm. Hayrettin Değirmenci'nin kızı olmanın avantajlarını yaşadığım gibi dezavantajlarını da yaşadım. Bir şey yaparken, kendim de yapmış olsam, 'O zaten Hayrettin Değirmenci'nin kızı hayrettin abi onu çoktan ayarlamıştır.' diyorlar. Ama her halükarda Hayrettin Değirmenci'nin kızı olmaktan ve onun gibi bir babaya sahip olmaktan gurur duyuyorum. Yine aynı şekilde anneminde hayatımda etkisi çok büyük. Annem her zaman bana bir abla, kardeş gibiydi. İletişimimiz çok kuvvetliydi, adeta arkadaştık.

Y.B- Kadınları toplumun farklı alanlarında aktif olmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz, bir kadının toplumda var olduğunu benimsetmesinin ne gibi zorlukları var?

D.A- Kadınların toplumumuzun mimarları olduklarını düşünüyorum. Bir toplumun gelişmesi, değişmesi ve aile yapısı kadına bağlıdır. Biz Türkiye olarak hala geleneksel bir toplum yapısında yaşıyoruz. Kadınlarımızın çoğu çalışsalar bile hem ev hem iş sorumluluğunu bir arada taşımak zorunda kaldığı için daha fazla yıpranmakta. Tabi bununla beraber işyerindeki ayrımcılıklar, kadınların üst kademelere çıktıkça önlerine çıkan engeller, maaşlarının eşit olmaması da önemli dezavantajlardan. Bununla birlikte annelik sorumluluğu ve toplum baskısı… daha sayabileceğimiz birçok parametre var. Bu çok uzun ve detaylı bir konu. Ama kısaca özetlemek gerekirse bu durum önce ailedeki eğitim anlayışının değiştirilmesiyle çözüme kavuşacaktır. Sonrasında bir iş veren olarak, biz işverenlere büyük ölçüde sorumluluk düşmekte; iş yerlerinde kadın ve erkek çalışana eşit haklar sağlanmalı. Kadın emeğinin siyasi ve ekonomik hayata katılması şart bu sayede ülkeler kalkınması adına kritik ve stratejik adımların atılmış olacaktır.

Y.B- Siz bir işveren olarak kadınların istihdam edilmesi konusunda, haksızlıkların ortadan kalkması adına kendi işletmenizde ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz?

D.A- Kendi restoranından örnek verecek olursam, salı ve perşembe günleri sevkiyat günlerimiz. Sevkiyata gelen mallar kimi zaman ağır olabiliyor. Bu gibi durumlarda erkek personellerimiz biz taşırız, demeye başlıyor. Hiç unutmuyorum, bir kız personelimiz vardı. 'Ben de yapabilirim' dedi ve buna fiziksel gücü ve kabiliyeti de yeten biriydi, akabinde sevkiyat almaya başladı. Biz, ona 'Sen kadınsın, dur! Erkekler yapar.' Demedik. Kendisi bunu yapmak istedi ve yaptı. İşletme olarak sistemimizde bir işi, insanların tercihleri doğrultusunda yapmaları gerektiğini savunuyorum.

Y.B- AK Parti'de siyaset yapıyorsunuz, Meclis Üyesisiniz neden AK Parti'de siyaset yaptığınızı anlatır mısınız?

D.A- Benim düsturuma, duruşuma, ahlakıma uygun olduğu için AK Parti'de siyaset yapıyorum ve Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın kadınlara, mazlumlara, gençlere göstermiş olduğu hassasiyet ve dünyaya karşı sergilediği dik duruşunu, liderlik tavrını gördüğümde onun önderliğinde siyaset yapmam gerektiğini düşündüm.

Y.B- Siyasete atılma serüveninizi anlatır mısınız?

D.A- Siyasetteki ilk adımıma, 2015 yılında Ak Parti Sakarya İl Kadın Kolları ile başladım. Yönetim Kurulu Üyeliğimin yanı sıra, Ar-Geden Sorumlu İl Başkan Yardımcılığı yaptım, şu anda Ekonomiden Sorumlu İl Başkan Yardımcılığı görevindeyim. Daha sonra 2019 Mart Yerel Seçimlerde Sapanca Belediyesi Meclis Üyeliğine adaylığımı koydum. Partimiz ve büyüklerimiz uygun gördüler, şu an görevimi icra etmekteyim. Siyasete girerken yaşadığım bir anımı anlatayım. Babamın yanına gittim ve 'Baba, ben meclis üyesi olmak istiyorum.' dedim. Babam da bana cevap olarak, 'Tamam, kızım. Hazırla özgeçmişini ilçe teşkilatı, il teşkilatı orada. Git, adaylığını koy. Büyüklerinle, başkanlarınla konuş, daha sonra da bekle.' Dedi. 'Nasıl yani? Baba, bana yardımcı olmayacak, bir yol göstermeyecek misin?' dedim. 'Sen bunları yap, büyüklerinin takdirini bekle!' dedi.

Y.B- Siyasete girmek önceki planların arasında var mıydı, yoksa zamanlar kendiliğinden mi gelişti?

D.A- Hayatını siyasetin içerisinde geçirmiş bir babanın kızıyım. Büyürken hep babamı izledim. Spor hayatim boyunca ülkeme yakışır bir sporcu olmaya çalıştım. Aynı başarıyı siyasette de göstermek isterim. Ülkeme hizmet etmek, izler bırakabilmek için çalışan biriyim. Sesimi duyurabilmek, insanlara faydalı olabilmek en önemlisi vatanımı, milletimi Uluslararası standartlarda temsil edip Türkiye'yi tüm dünyaya nakledebilmek siyasete girmek en geçerli sebeplerim. Siyasete girerken bir amaç belirledim; Bir şeyleri değiştirmek için girmek, gençlerin, kadınların haklarını savunabilmek. Gençlerle birlikte hareket etmek. Ülke refahının artması için biz gençlere ihtiyaç var.

Y.B- Siyasetin temelini ne oluşturuyor, bir siyasetçi nasıl olmalı?

D.A- Bir siyasetçinin her şeyden önce ahlaklı olması gerektiğini düşünüyorum. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep tayyip Erdoğan'ın da dediği gibi 'Siyasetin tek imanı ahlaktır.' Sonrasında bir siyasetçinin daima yenilikçi olması, sürekli kendini geliştirmesi, yenilik arayışları içerisinde olmalı, reformları açık bir şekilde belediyecilik ve teşkilatçılık kapsamında kendisini, mensubu olduğu belediyeyi ve teşkilatı insanlara en doğru şekilde anlatması gerekir.

Y.B- Kalabalık bir aileye sahipsiniz. Siyaset genlerinizde var. babanızın yanında yetiştiniz, babanızın size artık yetişkinsin deyip elini tutmayı bırakayım, kendi ayakların üzerinde dur, dediği oldu mu?

D.A- Ben babama bir konu hakkında danıştığımda bana, 'Kendin otur ve karar ver.' der Başarılı ve başarısız olduğumda, şöyle bir baktığımda babamın, beni kenardan hep izliyor olduğunu görüyorum. O yüzden babamın çok fazla karışmaması, düşüncelerimi kendi kendime oluşturmamı sağlaması benim için ayrıca bir destek oldu. Çocukların sürekli ellerinden tutarak aslında onların bir yere, bir kişiye dayanmak zorunda olduklarını hissettirmek, daha sonra onların elini bıraktığımızda düşmelerine sebep oluyor.

Y.B- Burger King işletmeciliğinde bir gününüz nasıl geçiyor, gerek dahilinde mutfağa giriyor musunuz?

D.A- Yoğun olduğunda, personellerimizin o anda yetemediğini gördüğümüzde destek oluyoruz. 11.00'da restoranımız açılıyor ancak biz 9.00'da temizliğe başlıyoruz, yine keza restoranımız gece 1.00'da kapandığında temizliğimiz 3.00'a kadar sürüyor. Her yeri temiz bırakıp sabah açılış personeline orayı hazır bir şekilde bırakıyoruz. İşletmeci olarak biz de kimi zaman açılışlarda bulunuyoruz. Gerek etlerden gerek yağlardan derece alınması, sıcaklık ısı oranları, bunların kontrolünde personelin yanında oluyoruz. Eğer o gün restoranda değilsek muhasebede olup muhasebe kısmında destek veriyoruz.

Y.B- Üniversiteyi yeni bitirmiş gençlere iş arayanlara ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

D.A- Eğitim süreci, insan hayatında hiçbir zaman bitmiyor. Araştırmadan, sorgulamadan yaşamamız mümkün değil. Bir bıçak düşünün hiç kullanılmayan kullanılmadıkça da körleşen. Gençler daima kendilerini geliştirecek pozisyonlarda olmalı, kendilerini ileri seviyeye taşıyacak işlerin peşinden gitmeli, bu alanlarda iş sahibi olmaya çalışmaları gerektiğini düşünüyorum. Direk tepeden işe girmektense en dipten başlayıp pişerek çalışma hayatında var olmak, kişiyi daha da kalıcı hale getirecektir.

Y.B- Alanıyla ilgili bir üniversite mezunu olsam, kendimi yetenekli de görsem, sizin restoranınızda şef olmak istesem, bu mümkün mü?

D.A- Maalesef mümkün değil. Öncelikle sizi restoranımıza alıyoruz. 3 ay normal personel olarak çalıştıktan sonra süper wieser sınavları oluyor, bu sınavlar neticesinde ilerleyebiliyorsunuz. Süper wieserlar bir alt personelleri denetler, müdürlerimiz de hem süper wieserları hem personelleri denetler aslında siz 2-3 ay çalıştıktan sonra size ilk olarak mutfağı anlatıyoruz. Mutfakta tavuk ve et pişirme ünitelerini, paket sistemini öğretiyoruz. Daha sonra sizi temel yöneticilik eğitimi adında bir sınava yönlendiriyoruz. Gıda güvenliğiyle alakalı bu sınav belgelerini aldıktan sonra kademe kademe yükselebiliyorsunuz.

Y.B- İngiltere'de dil eğitimi almak için bulundunuz, orada nasıl deneyimleriniz oldu?

14 yaşında 3 aylık bir dil eğitimi için İngiltere'ye gittim. Orada yalnızdım. Annem yok, babam yok.. İngiltere'ye sadece dil eğitimi için gitmedim, sporumu da orada devam ettirdim. Belli bir miktar bütçeye sahiptim. Paramın bittiğini fark ettiğimde Subway adında bir restoranda çalışmaya başladım. İngilizcemin çok iyi olmadığı dönemlerde o sandviç dükkanının bana İngilizce adına çok büyük katkıları oldu. Oraya gittiğim ilk gün bir otobüse bindim, çok geçmeden yanlış otobüse bindiğimi fark ettim.. Nasıl döneceğimi, ne yapacağımı bilmemekle beraber bir telaşa kapıldım. Tam o sırada şoförün Türkçe bir şarkı söyledigini fark ettim. Koşarak şoförün yanına gittim ve 'Ben Türküm. Bana yardım eder misiniz?' dedim. Hemen yanlış otobüse bindiğimi, ne yapacağımı, hangi hattı kullanmam gerektiğini söyledi. Yurtdışında bir Türkle karşılaştığınızda gerçekten babanızı görmüş kadar mutlu oluyorsunuz.

Y.B- Ticaret nasıl yapılmalı, ticari ahlaka sahip olmanın ticaretteki katkıları nelerdir?

D.A- Bir şirketin çevreye ve topluma zarar vermemesini, o şirketi yönetenlerin ahlakı belirler. Ticari ahlak, ürün ya da hizmetin sadece satılana kadar değil sonrasında da arkasında durulması, paydaşlara karşı açık ve şeffaf olunmasıdır. Bizim açımızdan işletmelerimizdeki en önemli varlık çalışanlarımızdır. Çalışma arkadaşlarımızla birlikte her zaman en iyi olmayı hedefleriz.

Y.B- Çocuğunuzu nasıl yetiştiriyor, ona ne gibi önerilerde bulunuyorsunuz?

D.A- Çocuğumun ne okuduğu, nerede eğitim gördüğünden çok nasıl yetiştiği benim için önemli. Kızım 3 yaşında ve dini ahlakı öğrenmesi, su içerken dahi oturarak, besmele çekerek içmesi, merhametli olması, küçüklerini sevmesi, büyüklerini sayması, insanlara değer vermesi benim için daha kıymetli. Örnek vermem gerekirse dışarda bir kuşu ölü olarak gördüğümüzde üzerine basmak yerine kızım, o kuşa bir mezar yapmak istediğini söyledi ya da bir balığımız öldü çöpe atmak yerine evimizin önünde ona küçük bir mezar yaptık. Sadece hayvanlara değil, insanlara, yaşlılara da değer vermesi benim için her şeyden daha değerli. Kızımı spora yönlendirneye çalışıyorum. Yüzme biliyor, jimnastik yapıyor, tenis oynuyor.

Y.B- Eşiniz, iş hayatında ve aile hayatında size destek veriyor mu?

D.A- Eşimle üniversite son sınıfta tanıştık. O, Başkent ve Bilkent üniversitesinin akademik personeliydi. Aynı zamanda Başkent Üniversitesi Ayşe Abla Okullarında Beden Eğitimi öğretmeniydi. Halen Ankara'da faal olan Tenis Akademisini işletiyor. Onu biraz izledikten sonra baktım ki çok efendi, saygılı, ahlaklı, merhametli. Hayatımızı Sakarya'da devam ettirme kararı aldık, tabi gerek eşimin Ankara'daki işleri gerek ailesinin orda olması sebebiyle sık sık Ankara'da da bulunuyoruz. Hafta sonlarımız genel anlamda Ankara'da geçiyor. Kısacası iki taraflı idare ediyoruz. Bu yolda eşinizin desteği gerçekten çok önemli. Mesela; bu gece restoranı ben kapatacağım ya da toplantım var, diyorum. Kızımız yalnız olmasın diye saatlerce ona bakıyor. Her zaman bana destek olmaya çalışıyor.

Y.B- Mutfakta tecrübeleriniz var mı, yemek yapma konusunda iddialı mısınız?

D.A- Pastalar, börekler, çörekler yaptığım söylenemez. Eşim mutfakta iyi olduğumu söyler, inşallah beni kandırmıyordur. Şaka bir yana güzel yemek yapabiliyorum. Yeni tatlar denemeyi, farklı tarifleri uygulamayı seviyorum. İş, spor, siyaset derken çok uzun vakitler ayıramadığım oluyor.

Y.B- Fast food gıdaların sağlıksız olduğuna dair söylemler oluyor. Bu iddialar hakkında ne düşünüyorsunuz?

D.A- Kesinlikle sağlıksız değil. Aslında evde etinizi alıp nasıl ızgarada pişiriyorsanız biz de etleri yüksek ateşte, ızgarada pişiriyoruz. Bunun bir ölçüsü olduğunu düşünüyorum. Her besin için bu şekildedir. Gıdalar ölçülü bir şekilde tüketildiğinde sorun olmayacaktır.

Y.B- Yoğun ve aktif geçen hayatınızda sosyal sorumluluk projelerinde yer alma fırsatı bulabiliyor musunuz?

D.A- Her sabah uyandığımda, Duygu bugün güzel bir şey yap diyorum. Gülümse,sev, dua et, şükret! Gülmenin mutluluk getirdiğini düşünüyorum. Ve bunu herkese yansıtmak istiyorum. Sapanca Belediyemizin düzenlediği El Sanatları Festivalinde böyle bir proje yapma fikri aklıma geldi. Gıda satışı üzerinden gerçekleştirdik. Ekip arkadaşlarıma söyleyince herkes bir elden yardım ettiler. Onlardan da Allah razı olsun. 'Mutluluk Atölyesi' adı altında bir stant açtık. Gelen geliri yetim çocuklarımızın ihtiyaçlarını karşılamak üzere kullandık. Çok da ses getiren bir proje oldu. Emeklerimizin karşılığını aldık. Burada hem kadınların emekleri değerlendirilmiş oldu hem de yetim çocukların hayatına dokunulmuş oldu.

Y.B- Endüstri Mühendisisiniz, ileride bu alanda yapmak istediğiniz bir plannınız var mı?

D.A- Endüstri Mühendisinin görevi optimize etmektir. Mevcut sistemi sürekli iyileştirmeyi amaçlar. İşletmelerin karlılığını artırırken; çalışma ortamı ve yaşam kalitesini artırmak için çabalar. Misafirlerimiz bizden hizmet almaya geliyor. Bizim onlara en iyi şekilde hizmet vermemiz gerekir. Ben restoranımı ne kadar iyileştirirsem bana o kadar misafir gelecek. Misafirlerimi çok iyi karşılamalıyım ki benim verdiğim hizmetten mutlu ayrılmalılar. Mesleğimi yapmıyormuşum gibi gözükse de işletmelerimde tam olarak göstermek istediğim endüstri mühendisinin yetenekleri doğrultusunda operasyonları daha kaliteli, verimli ve hızlı bir hale getirmek.

Y.B- Siyasi bir yetki verilse özellikle gençler için sormak istiyorum. Neler yapmak istersiniz, Türkiye'de neleri değiştirmek istersiniz?

D.A- Gençlerin yönlendirilmesinde en büyük görevin aileye düştüğünü düşünüyorum. Çocuklarımızı yetiştirirken kız-erkek olarak ayırmayalım. Kızların ve erkeklerin, iki cinsin de eşit şekilde birleştirilip yönlendirildiğinde, aynı ortamlarda eğitildiğinde aslında ister istemez onlara eşit olanaklar sağlanmış olacaktır.Adaletin olduğu bir dünyada yaşamak istiyorum. Şehrimiz üzerinden örnek verecek olursak. Sakarya sanayi açısından oldukça ileride. 7 tane OSB'miz var, kadınlarımız buralarda istihdama katılabilir. Yine aynı şekilde Sakarya Ticaret ve Sanayi Odasının kadınlarının iş hayatına girme konusunda teşvik projeleri var. Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem Yüce'nin kadın isdihdamı üzerine yürüttüğü çalışmalar var. Son yıllarda AK Parti'nin bu konudaki adımları bu tutumu oldukça değiştirdi. Meclisteki kadın milletvekili sayısından tutunda; İl, ilçe teşkilatlarına kadar kadına verilen değer burada önemli rol oynadı. Böylece kadınlar emeklerinin karşılığında gördükleri takdir sayesinde bende bir şeyler yapabilirim güvenini büyük ölçüde yakalamış oldu. Ben bir kadının siyasette, ticarette, sporda, eğitimde kısacası her alanda var olabileceğinin kanıtı olduğumu düşünüyorum. İnşallah Allah bana da nasip eder ve bunu bir Türk kadını olarak farklı mecralarda dünyaya da gösterme fırsatı bulurum.

Y.B- Duygu Hanım, çok teşekkür ederiz.

D.A- Ben teşekkür ederim.