SAU İlahiyat Fakültesi YouTube kanalında canlı olarak yayınlanan seminerin moderatörlüğünü Temel İslam Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süleyman Akkuş yaptı. Prof. Dr. Akkuş, programın girişinde Doç. Dr. Berat Sarıkaya'nın hayatı ve üzerinde konuşulacak konu hakkında bilgi verdi.
Doç. Dr. Berat Sarıkaya, konuşmasının başında kelam ilminin Allah ve insan olmak üzere iki temel konusu olduğunun altını çizerek bu bağlamda Allah-alem ilişkisi, Allah-insan ilişkisi, insan fıtratı, insan iradesi, insanın sorumluluğu, insanın duygu ve davranışlarının yönlendirilmesi, insan ömrü ve eceli gibi konuların da kelam ilminin konusu olduğunu ifade etti. Kelam ilminin amaçlarından birisinin de insanların zihinlerindeki inanca dair şüphelere cevap bulmak olduğunu kaydeden Doç. Dr. Sarıkaya, bu çerçevede günümüzde insanı ve toplumu ilgilendiren problemlerin yeniden değerlendirmesi gerektiğini söyledi.
Konuşmasının devamında gen teknoloji ve uygulamaları hakkında bilgi veren Doç. Dr. Sarıkaya, 1990 yılında başlayan ve insanların genlerinin haritalanmasını amaçlayan İnsan Genom Projesi'nin 2003 yılında bitmesinin ardından bu alanda çok ciddi ilerlemelerin kaydedildiğini ifade etti. Kalıtsal birtakım hastalıklara dair tedbir alınıp alınamayacağı şeklinde tedavi amacıyla başlayan bu çalışmaların, sonrasında iyileştirme, güçlendirme faaliyetleri şeklinde de ortaya çıktığını kaydeden Doç. Dr. Sarıkaya, tüp bebek tedavisi ve prediktif genetik testlerin bu alandaki önemli gelişmelerden olduğunu söyledi. Sarıkaya, bu bağlamda insana müdahale şeklindeki bu uygulamaların etik açıdan değerlendirilmesinin, politik olarak kontrolünün, dinî açıdan cevaz verilmesinin gündeme geldiğini aktardı.
İnsana müdahale olarak görülen gelişmelerden birisinin hücreye müdahale (gen tedavileri) olduğunu belirten Doç. Dr. Sarıkaya, 'Bu biyolojik silah olarak da kullanılabilir. Çünkü virüsler kullanılıyor. Bugün aslında yaşadığımız pandemi sürecinde bu çok gündeme geldi. İnsanlık virüs DNA'sına bir problemli DNA yükleyerek insanlara bunu yayabilir, insanların genetik yapısında değişiklik meydana getirebilir. Bu da mümkün. Ben şöyle diyeyim; bir nükleer enerjinin, atom bombasının dünyayı yok edecek bir potansiyele sahip olduğundan bahsederiz. Belki bu biyolojik silah tehdidi, ondan daha fazla risklidir. Çünkü o yok eder, ama bu biyolojik silah tehdidi gelecek nesillere aktarabilecek bir hasar meydana getirebilir. Yani insanlar yaşasa bile onlarda çok ciddi değişiklikler meydana getirebilir olumsuz anlamda. Böyle bir riski de vardır bu işin' şeklinde konuştu.
Konuşmasında genetik müdahalelerle yapılan bazı üreme örneklerine yer veren Doç. Dr. Sarıkaya, bu konuda çeşitli yaklaşımların olduğunu belirtti. Savunmacı yaklaşımın bu yöntemleri Kur'an'da belirtilen üreme kanununun üzerini örttüğü gerekçesiyle reddettiğini belirten Sarıkaya, bu yorumun tutarlı olmadığını ve Allah'a rağmen bu uygulamaların yapıldığı anlamına geldiğini ifade etti. Doç. Dr. Sarıkaya, 'Vakıadan hareket etmek zorundayız. Olguyu görmek zorundayız. Eğer bu canlı, bir yöntemle vücuda getirilmiş, vücut bulmuş, nefes alıp veriyorsa, gözümüzün önünde duruyorsa bu var demektir. Bunu inkar edemeyiz. Ve bu varsa Allah'a rağmen var olamaz. Dolayısıyla yine Allah'ın kanunlarından hareketle var olmuştur. Onun için burada şu yorumu yapmak durumundayız; insanlık aslında Allah'ın üreme konusunda başka bir kanununu keşfetmiştir, üreme konusunda demek ki bu yolla da üreme meydana gelebiliyor. Bu da yine üreme kanunu içerisinde değerlendirilmelidir' dedi.
Konuyla ilgili bir diğer problemin implantasyon öncesi genetik tercih meselesi olduğunu kaydeden Doç. Dr. Sarıkaya, 'Şimdi laboratuvar ortamında embriyolar meydana getirildiğine göre genetik yapısı burada testlerle tespit edilebiliyor. Böyle olunca şu da mümkün hangi embriyonun xx kromozomunu hangi embriyonun xy kromozomunu taşıdığını yani hangisinin erkek hangisinin kız olduğunu bilmek mümkün. Bu yolla kız ya da erkek tercihi yaparak onun yaşamasına imkan vermek de mümkün. Tabi bunun önünde yasal birtakım engeller var. Yani tıbbî bir zorunluluk varsa buna imkan veriliyordu. Benim bu araştırmayı yaptığım zamanlarda bu yasaktı ama son yıllarda buna dair özel kliniklerin yasal olmasa da bunu yaptığını biliyoruz… Ama en azından burada kız erkek tercihi bile bizim için birtakım soruları gündeme getirdi' diyerek bunun mugayyebat-ı hamse denilen hususla ilişkili olduğunu söyledi. Allah'ın tasarruf alanına insanların müdahale ettiği şeklindeki yorumların doğru olmadığını belirten Sarıkaya, 'Eğer biz insanın bunu yapabildiğini görüyorsak, buna şahit oluyorsak şunu düşünmemiz gerekir; bu alan Allah'ın insana tasarruf alanı bıraktığı bir alandır' ifadelerini kullandı.
Doç. Dr. Sarıkaya, devamında ilaçlarla müdahalelerle davranışların, duyguların yönlendirilmesi, kök hücre nakli, türler arası gen transferi gibi hususların doğurduğu bazı problemler üzerinde durarak konuyla ilgili açıklamalarda bulundu. Sarıkaya, gen teknolojisi uygulamalarına dair Allah'ın iradesi ve insanın iradesi açısından birtakım değerlendirmelerde bulunarak bu uygulamaların Allah'ın iradesine havale edilemeyeceğini, bu tür uygulamaların sorumluluğunun bunları gerçekleştiren insanlarda olması gerektiğini söyledi. Bu tür uygulamaların yaratma içerisinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceğine de temas eden Sarıkaya, bilim adamlarının bu anlamda yaptıklarının yoktan yaratma olarak değerlendirilemeyeceğini, bunların Allah'ın insanlara tanıdığı tasarruf alanında olduğunu ve bu imkanı kullanan insanların vardan yeni bir şey meydana getirme durumu olduğunu kaydetti. İnsanın ihtiyaçlarının ötesinde keyfi olarak genler üzerinde yapılacak işlemlerin ve biyolojik müdahalelerin ahlaki bir takım sorunları gündeme getirebileceğinin de üzerinde duran Sarıkaya, sınırların çok iyi belirlenmesi gerektiğini, insanın, sınırsızca; Allah'a başkaldırırcasına yapabileceği müdahalelerinin problemlere yol açacağını belirtti.
Bu tür uygulamaların, insanın bunlara nesne olması açısından da değerlendirilebileceğini belirten Doç. Dr. Sarıkaya, insanın fıtratının değiştirilip değiştirilemeyeceği, insanın ömrüne müdahale edilip edilemeyeceği gibi meselelere dair bazı değerlendirmelerde bulunduktan sonra sözlerini tamamladı.