Müslümanlar, bir vücudun azaları gibidirler. Yani tek vücutturlar. Tek ümmettirler. Ümmetin mensupları aynı zamanda kardeştirler. Bizi kardeş yapan biz değiliz, bizzat Yüce Rabbimiz Allah (c.c.)’dir. Bizi Ümmet yapan ise, Hz. Muhammed (s.a.s.)’dir. Bizim meşreplerimiz, mezheplerimiz, farklı olabilir, ama inandığımız İslam asla farklı olmaz! Yaşadığımız acıların ve mutlulukların rengi hep aynıdır. Kim kardeş olmaya, ümmet olmaya yüzünü çevirirse, bilisin ki büyük bir yanlışın içerisindedir. Bugün anın vacibi, Müslümanların tek ümmet olmasıdır. Müslümanların en acil çalışması vahdet olmalıdır. Vahdet olmadan Müslümanların gerçek manada bir direniş göstermesi imkânsızdır!

Peki, ümmet vahdet, birlik, dayanışma konusunda ne yapıyor? Ümmet denen topluluk nerede? Ümmet şuanda ne ile meşgul? Bu soruları çoğaltmak elbette ki mümkündür. Ama biz bu yazımızda Ümmetin nerede durduğu üzerinde duracağız.

Ümmet şuanda hiçbir şey yapmıyor diyemeyiz, ama yeterince koordineli de çalıştığını söyleyemeyiz. Bugün Müslümanlar açısından, Avrupa Birliği gibi bir birlikten söz edemiyoruz. Neden bizim bir birlikteliğimiz yok? Neden bizim süper devletlerimiz yok? Neden İslam dünyası zulüm ateşi ile kavrulmakta? Neden hep acı?

Günümüz İslam Coğrafyası’nda Müslümanlar sorunlarını mezhepler üzerinden çözmeye çalıştıkları için, Müslümanlar birbiriyle gerçek manada İslam’ın istediği şekilde diyalog kuramıyorlar. Yine cemaatler üzerinden mesajlar verildiği için, Müslümanlar yeterli derecede istişare, yani şura şuuru ile hareket edemiyorlar. Müslümanlar kendi sorunlarını çözme noktasında, kendirlerine ait olan referanslardan faydalanamıyorlar. Kendilerine ait olan referanslar, yani Kur’an ve Sünnet’ten faydalanmaları, yardım almaları gerekirken dışarıdan icat edilen yöntemlerden beslenmeye çalışıyorlar. Bugün Ümmetin, karşılaştığı en büyük sorun Ümmetin İslam’a yabancılaşma sorunudur. Çünkü dışarıdan aldığımız fikirler, metodlar çalışma sistemleri bizi inandığımız İslam yabancılaştırmaktadır. Bugün İslam Ümmeti farkında olmadan İslam’dan kendi değer yargılarından, kendi tarihinden uzaklaştırılmış, yabancılaştırılmıştır.

Müslümanlar İslam’ı gerçek manada bilmiyorlar. Bunu kabul etmek gerekiyor. Bireysel anlamda hayatımızın merkezine, Kur’an ve Sünnet düşüncesini yerleştiremiyoruz. Müslümanlar yol haritasını Kur’an ve Sahih Hadisler oluşturmuyor. Müslümanların yol haritası Batının değer yargıları oluşturmakta. Örneklemek gerekirse; bir konu hakkında ayrılığa düştüğümüz zaman, Demokrasi de bu var mı yok? Diye soruyoruz. Günlük hayatımızda yapacağımız işlerle alakalı İslam’da bu var mı yok mu?

Diye soranların sayısı İslam Dünyasında oldukça azdır. Dolayısıyla bir bilinç kaybı yaşamaktayız.

Ümmet bu hallere mi düşmeliydi? Suriye neden bu halde? Suriye’de suçlu kim? sadece Esad mı suçlu? İslam dünyası kaç Suriye acısı yaşadı bugüne kadar? Mısır niye özgür değil? Gazze şuanda ne durumda? Peki, Çeçenistan’dan haberimiz var mı? Bunların iyice sorgulanması lazım... İslam Ümmeti kendin gündemini oluşturamıyor. İslam düşmanları bir yerde yangın çıkarıyor hepimiz oraya koşuyoruz. Bugün ümmet olarak bir İslam Ordumuz var mı? Maalesef yok? Peki, ümmet olarak gücümüz kuvvetimiz ne kadar?

Ümmet bugün, ümmetsizliğe, birliktesizliği, düşüncesizliğe, savrulmaktadır! Ümmet güvensizliğe doğru savrulmakta!

Oysaki Allah (c.c.) bizi uyarmakta:

“Allah’a ve Resûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider…” (Enfal, 8/46)

twitter.com/ziya_gndz