Daha düne kadar Modernite tartışmaları, çok hararetli olmasa da canlılığını koruyordu...

Modernitenin kendisi devamsızlık-süreksizlik (eskiye göre kopuş) karekteri gösteriyorsa da etkisi bakımından hiç de öyle geçici bir moda gibi olmadı. Bu yüzden çok uzun süren tartışmalar, sorgulamalar, yüzleşmeler gerektiriyordu. Osmanlının Modernleşme serüveni boyunca hummalı bir ağrıya sızıya dönüşmüştü. Bizler Moderniteyi tartışırken aslında bizden öncekilerin çok daha ağır tartışma –yüzleşmelerinin sadece “hafifletilmiş” biçimiyle benzer davranışta bulunuyorduk fakat ne olmuşsa olmuş birden bunu da terkedivermişdik...

İslâm dünyasının ilk, en büyük ve en ciddi bunalımı, Helenistik felsefe ile karşılaştığı zamanda meydana gelmişti. Bunu atlatmak zor olmasına rağmen mümkün olabilmişti: İslâm dünyası Helen dünyasının kavramlarına hem cevap verilebilmiş hem de bu kavramları yeni anlam alanlarında eriterek kendine mal edebilmişti. (15. yüzyıla kadar Batı’daki Aristo; başında sarık, divanda uzanmış nargile içen bir figür “Şarklı” olarak resmediliyordu. Lakin Modernite ile karşılaşmada böyle olamadı.

İkinci bunalım diyebileceğimiz Modernite, sadece İslâm dünyasının değil bütün insanlığın üzerinden bir silindir gibi ezip geçti. İslâm dünyası aynı güç ve kararlılıkta “şimdiye değin” cevaplarını söyleyemedi. Aynı başarıyı, azmi gösteremedi.

Toshihiko İzutsu da bu soruna kavramlar açısından yaklaşarak, açık bir yenilginin ortada olduğunu söylemişti. Peki ama neden Helen’e verilen cevaplar Moderniteye aynı kuvvet ve kudretle verilemedi?!

Acaba Helen’e verilen cevaplar, sadece mânâ düzeyinde yani metafizik fakat Moderniteye veril(e)meyen cevaplar, madde düzeyinde yani fizik olduğu için mi böyleydi?! Böyle bir ayrıma dayanarak meseleyi açıkladığını düşünenler vardır.

özellikle tarihsel materyalistler bunda daha fazla başı çeker fakat bu görüşte de bazı zaaflar bulunur: Öncelikle bunlar düşünceyi –akletmeyi, sıradan bir kurgu daha doğrusu bir vehim ya da hayal olarak anlıyor.

Onlar “Metafizik” kavramını değersiz bir kurgu sanıyor ve aşağılamak için kullanıyor. Oysa fiziğin maksadının metafizik, metafiziğin bütün maksadının teoloji olduğu - kabul edilemese de - açıktır. Modernitenin sesini gürleştiren; araçsal akıl, bilim ve teknoloji, yatay eksende kurulmuş siyasal irade, meselenin bir çırpıda cevap verilmesini engeller görünmektedir.

Modernite tartışmalarının birden bire bıçak keser gibi kesilmesi, bazı sonuçları beraberinde getirir. En başta akla gelen şey, bu meselenin halledilmiş olabileceğidir. Yani herhangi bir sonuca bağlandığı için tartışma gereksiz görülmüş olabilir fakat böyle bir şey sözkonusu bile değildir. Bir yere/çözüme bağlanmadan ansızın bırakılmıştır. Sonra; Modernitenin modasının geçtiği, bittiği varsayılarak (bazı yazarlar bitiş tarihi bile veririler 1943 diye) tartışma kesilmiş olabilir fakat bu kez bittiği varsayılan Modernitenin nasıl bitirildiğini bilmemiz gerekirdi. Daha başka; işi Post-modern teorilere havele ederek tartışmanın kesilmesi.

Modernitenin kendi içinde ötesine geçilerek yok edildiği varsayımı, tartışmayı anlamsız hale getirmiş olabilir. Öyle ya! biz neden uğraşalım ki; o kendi kendini yok ediyor zaten diyerek, bırakılmış olabilir. Oysa Modernite ile Postmodernizm arasında bir son verme, bir sonralık, bir ötesine geçmeden daha fazla ilişki vardır...

Bazı düşünürler mesela Jürgen Habermas, Postmodernizmi modernliğin tamamlanmamış bir projesi sayar. Bazıları ise onu, modernliğin radikalleşmesinin bir sonucu olarak değerlendirir. Tartışmanın kesilmesinin olası bir nedeni de geçmişi uzun sayılabilecek bu tartışmaların herhangi bir fayda vermeyeceği kabulü olabilir. Oldukça çetin tartışmaların içinden çıkmanın güç görülmesi ve bu denli müşkil alanda fikri yeni bir alan açmanın getirdiği zorluklar, ani kesilmenin gizli nedeni olabilir.

Modernitenin büyük gölgesi altında ezilmekten kurtulmak için sığınılan postmodern teoriler, sorunları çözmekte yardımcı olamamış gibidir. Moderniteye veril(e)meyen cevaplar/ karşılıklar kadar Postmoderizme veril(e)meyen cevaplar/ karşılıklar aynı ölçüde birikmeye devam etmektedir. Modernite tartışmalarına geri dönmekten anlaşılan şey, şayet romantik bir algılama olursa, burada hâlen bir şey söylememe geçerli olur fakat Modernite tartışmaları, zorlama bir şeyden değil, zorunlu bir şeyden dolayı gündeme gelmeyi başarırsa asıl etkisini gösterebilir.

Modernite tartışmaları sadece düşünsel değil, ahlaki bir durumu da kışkırttığı için değerli olabilir ve ‘bize demirci değil, filozof lazım!’ diyen bir sözü yeniden, ısrarla hatırlatır.

Twitter: @servetkzlay