Ülkemizde son dönemde ard arda patlayan bombalar, maddi ve manevi hasarlarıyla birlikte insanları derinden etkiledi. Genel olarak Şarkta tırmanan şiddetin siyasal, sosyo-kültürel nedenlerini henüz yeterince düşünmeye fırsat bulamamışken patlatılan bu bombalar, acılarımızı katlayarak ruhlarımızı bile dağıtmak ve bizleri iyiden iyiye felç bırakmak için üstümüze kan kustu.

Görünen o ki; “bomba siyaseti” modern siyasetin kullanışlı hesap kitap aracı haline geldi. Tabii ki hesabın kitabın (istatistiğin, rakamların) üstünde bu denli düşen, onu merkezi hale getiren araçsal aklın siyaseti algılama biçimi farklı olmayacaktı fakat siyaset bu işi en uç noktalara taşıyarak insanlara kan ve gözyaşı olarak daha dolaysız yansıttı.

Yani bomba ile katledilenler; sadece bir sayısal değer olarak, bir pazarlık konusu olarak, bir yığına dönüştürülerek parçalandılar.“Bomba siyaseti”, İnsanların değil artık kitlelerin ve yığınların bir kütle-yığın olarak masaya sürüldüğü tarzı gösterdi.

Şark’taki şiddet sarmalının en dolayımsız yüzü olan “bomba siyaseti”; insani değerlerin, ahlakın yok olmuş durumunu ortaya koyar.

Katledilen insan sayısı (adedi) ve yıkım kadar güç sergilendiği varsayımı ya da güçlü kabul edilme varsayımı, masa etrafındaki devletlerin iğrençliğini ifşa eder. Lakin bomba siyasetinin içinde bizzat yer alan medeni devletler bile bunu açıklıkla savunamaz; “insanlığa karşı suç işlendiğini” bile söyleyebilirler.

Şark’ta şiddet sarmalını besleyen, destekleyen, örgütleyen birçok unsur vardır. “Bomba siyaseti” bu unsurların zirvesinde bulunur fakat asıl sorun, genel olarak şiddeti bir siyaset aracına çeviren yapıdadır. Bunu aklımızda tutmamız, resmi daha net görmemize yardımcı olur.

Şimdi; “bomba siyaseti”ne yakından bakmak, onun içinde kurban olmaktan başka bir konum olsa da kaçınılmaz bir şey olarak karşımızda durur: “Bomba siyaseti”ni Analitik ve Sentetik iki açıdan kucağımızda-ocağımızda patlamış ve patlayacak bir bomba bulabiliriz. Analitik olan ilk bakış açısına göre; bombalar, hesap yapanlardan çok uzakta patlar! Yani devletler askeri ve istihbarat teşkilatlarıyla başka devletler üzerinde operasyon yaparlar.

Onları zorlama yoluyla kendi taleplerine sürüklerler. Analitik değerlendirmede bombalar hep uzakta patlar, daha doğrusu patlatılır. Aslında Analitik değerlendirmede en büyük siyasi hesapların siyaseten en küçük hesapları olanlar üzerine yapıldığı kabul edilir. Sentetik olan ikinci bakış açısına göre ise; bombalar, devletlerin -gerek kendi içinde gerekse kendi dışında- daha büyük bombalar patlatmak için patlattıkları araçlardır. Mesela; ABD deki 11 Eylül olayları gibi.

Modern devletin amacına ulaşmak için herşeyi, her yolu kullanması çok sıradan bir durum sayılır. Sentetik açı bize ilk patlayan bombanın arkasından daha büyüklerinin geleceğini haber verir. Bombaların patlaması/patlatılması değişmese de birinin süreksiz diğeri ise sürekli olduğu söylenebilir.

“Bomba siyaseti”nde uluslararası durum bakımından kesin olan bir yargı şudur:

Operasyonlara maruz kalan devletlerde patlayan bombalar, operasyonu yapan(lar)dan başka şekilde patlar! Fakat sonuçta hep hesaptan düşenler ölür. İşe devletlerin güçlü/zayıf olması denkleminde baktığımızda bu kez bombalar ruhumuzda patlar. Büyük bir yanlışlığın içine sürükleniriz. Bu durumda bombalarda ölenlere değil bombayı biz mi yoksa diğerleri mi patlatıyor olmasına değer veririz. Bunu yüceltiriz hatta büyük devlet olup bombalar patlatma arzusuyla tutuşuruz.

Siyaset felsefesinin en merkezi sorunu, devletin (siyasetin) nasıl daha insani olabileceği, nasıl daha insani kalabileceği sorunuydu fakat geliştirilen bütün teoriler, onu insanlıktan daha çok çıkardı. Öyle ya! Teknik tüm imkanlar iktidarı daha büyütmek için devlete (siyasete) yeterli araçlar sunmuşken /sunuyorken nasıl olur da devlet (siyaset) insana yaklaşabilecek, onunla konuşan bir ahlakı gösterebilecekti ki?!

Öteyandan Tarih boyunca devlet denen şeyin bu tür bir problematiği bünyesinde her zaman taşıdığını hatırlamak gerek. Devlet gittikçe kendi siyasal ve araçsal aklı ile bizden yani insandan uzaklaşıyorsa Aristoteles’in tanımıyla insanın politik doğası da bir yara almış olur.

Buyüzden devlet refleksiyle güçlü olup kendi bomba siyasetimizin daha doğru olacağını söylememiz, “bomba siyasetini” en fenası bu siyasetin iğrenç emelleriyle katledilmiş insanların durumunu meşrulaştırır. Dünyaya ve siyasete söyleyecek daha muhkem şeylerin olması, insanı ve insanlığı var kılacak daha büyük farklı bir bombayı patlatmak anlamına gelir.

Twitter: @servetkzlay