Üstteki başlıktan sağlıklı, aklı başında ve “kamu spotu” tadında bir yazı bekleyenler sükut-u hayale uğrayabilirler. Peşinen uyarayım ki sonradan dalaşmayalım…

Ama ne bileyim böyle “lay lay lom” bir yazı da haftanın önemine binaen pek mümkün değil. Bu küçük hatırlatmayı da huzurlarınızda kayda geçirip şu mevzuya “inceden” bir girelim bakalım…

* * *

Kökleri on yıllar önce acı gözyaşı ve dahi büyük fedakarlıklarla atılıp 2002 yılında başlayan “pürüzsüz” iktidar ve onun getirdiği “jilet gibi ütülenmiş şık bir pantolon” tadındaki günlerimiz “kısa bir süre dahi olsa” sekteye uğrayacak gibi görünüyor. Elbette üzülüyoruz, hatta bu sonuçlara bakıp ağlayanlarımız bile oldu.

Uzun ve sıkıcı tahliller yapıp “devrilen arabanın gönüllü yol göstericisi” rolüne soyunmuyorum. Bunu yapabilecek ne entelektüel seviyeye ne de yeterli birikime sahip değilim. Ancak her insan gibi elbette bende çevremde neler olup bittiğini görüyorum. Özellikle nelerin “bittiğini…”

* * *

Çok hareketli ve ucundan da olsa “seviyeli” sayılabilecek bir seçim dönemi geçirdik.

13 yıldır iktidarda olan ve “derdimiz ümmettir” diyen AK Parti, her seçim döneminde olduğu gibi yine “seçim ekonomisi” uygulamadı! CHP emekliye, memura, işçiye, çiftçiye, mazota, kredi kartlarına, üniversiteliye, öğretmene, demir dövücülerine ve dahi bilmem kaç tane meslek grubu varsa hepsine ayrı ayrı ve “özenle” mavi boncuk dağıttı.

-Dağıttı da ne oldu aga?

Diyenleriniz var biliyorum. Ne olduğunu hepimiz gördük. Bir önceki dönemde aldığı oyun bile daha düşüğünü alan Kılıçdaroğlu, seçim sonuçları açıklandığında “bir tek halay çekmedi.” Sonuçta görüldü ki bu milletin derdi Kılıçdaroğlu’nun anlayabileceği bir dert değil!

Ne emekliye çift ikramiye, ne mazotun fiyatı…

Türkiye bunları aşmış ama Kılıçdaroğlu hala aşamamış. Paranın ucunu gösterince millet gelecek sandı ama olmadı, “canım biz onları geçtik sen işine bak” diyen milletimiz cevabını sandıkta verdi ve AK Parti döneminde her seçimde nal toplayan CHP yine aynı kaderi yaşadı! Fakat gördük ki CHP bu durumdan bile kendisine sevinebilecek bir pay çıkarabiliyor. Sebebi gayet açık, AK Parti tek başına hükümet kuracak yeterli sayıyı bulamadı, oylarında ciddi bir düşüş yaşandı. Ancak tüm bunlara rağmen AK Parti açık ara yine de birinci parti olarak seçimleri “mağlubiyetle” kapattı! CHP seviniyor çünkü olası koalisyon senaryolarında adı geçecek. Bu bile CHP’yi heyecanlandırmaya yetiverdi!

* * *

CHP Sakarya’da da farklı bir çizgi gösteremedi. Genel Merkezin sözde büyük projeleriyle Sakarya’da oy isteyen CHP Sakarya Milletvekili ancak kendisine yetecek kadar karşılık bulabildi. AK Parti’nin sözde onlarca yolsuzluğuna ve fenalıklarına rağmen bırakın seçimlere ortak olmayı ikinci parti bile olamadılar. Özellikle “kuzeyin oğlu” gibi karşılığı olmayan bir söylemle sahaya çıkan Hüseyin Avni Şahin büyük umutlarla girdiği seçimlerde kendi ilçesi ve civarından bile birinci parti olarak çıkamayıp seçimleri “yenik ama gururlu” bitirdi…

Bu arada CHP’nin Sakarya’da “iki vekil tamam üçüncü için çalışıyoruz” demeçleri de inandırıcı olmadığı için doğal olarak destek göremedi. Yani CHP Sakarya’da ne uzadı ne de kısaldı…

* * *

MHP’nin durumu ortada. Hemen hemen her sağduyulu yorumcunun söylediği gibi hiçbir şey yapmadan oylarını yükselten belki de tek parti MHP oldu. Sadece HDP ve Çözüm Süreci karşıtlığıyla oturduğu yerden sembolik de olsa oylarını artıran MHP “kıl payı” da olsa üçüncü parti olmaktan yine çok mutlu ve yine çok “gururlu…”

Sakarya’daki MHP’nin durumu ise CHP ile birebir paralellik gösterdi. “3 vekil tamam, 4 için çaba gösteriyoruz” açıklaması “körler sağırlar birbirlerine ağırlar” deyiminin yanında yarenlik yaptı. Hepsi o kadar. Zihni Açba da ilk sıradan Meclis’e konuverdi. Dert yok tasa yok mis!

* * *

AK Parti’nin genel durumunu tekrar ve kısıtlı bakış açımla burada yorumlamama gerek yok. Fakat Sakarya’daki durum ile ilgili elbette benim de söyleyeceklerim var.

AK Parti Sakarya’da çok iyi bir ekip çalışmasına imza atamadı. Bunu hepimiz biliyoruz, buna rağmen mevcut milletvekili sayısını rahatlıkla korudular.

Sakarya’da pek çok gazeteci bu konu hakkında oldukça teferruatlı ve analiz tadında yazılar yazıp ne olup bittiğini, daha doğrusu ne olup neyin ol(a)madığını madde madde kamuoyuna sundular. Burada özellikle altını çizmek istediğim tekrara da düşsem önemli gördüğüm bir konu var, siyasi manada savaşa giden bir orduda en çok piyade olur. Ama AK Parti’de, Sakarya bazlı konuşuyorum bu istem pek böyle işlemedi. Her taraf generallerle doldu taştı!

Daha da açalım konuyu da “Harlequin - Beyaz Dizi Aşk Kitapları” gibi bir gizemde kalmayalım.

“Herkes general asker çok az” dedik. AK Parti’de sahada olanların hepsi olmasa da bir bölümü sürekli olarak kendi istikballeri için çaba gösterdiler. Bunu açık açık yapmasalar da hallerinden belli oldu.

Makam, koltuk ve mevki merakı AK Parti’nin “arı gibi” çalışma görüntüsünü yavaş yavaş değiştirdi. Sakarya’da mevcut milletvekili sayısının korunması bir başarı olarak görüldü, özellikle muhalefetin bu kadar çaresiz ve pasif kalması değerlendirilemedi!

AK Parti için “canhıraş” çalışanlara bakıyoruz, bilmem ne birim başkan yardımcısı, bilmem neden sorumlu başkan… Yeni başkan… Eski başkan… Başkan vekili… Başkan Yardımcısı…

Bu “başkan” sevdası bitmedi gitti. Bir çoğunun gözü yandan yandan “buradan nereye zıplarım” telaşındaydı. AK Parti’nin nasıl olsa tek başına iktidarı garanti görüldüğünden bir an önce “sağlam bir kapıya” kapağı atma telaşı pek çok AK Partili’nin içinde adeta bir volkana dönüştü!

“Baldıran zehiri içen” Recep Tayyip Erdoğan’ın aksine, “dava için çalıştığını” iddia edenlerin bir çoğu soğuk ayranı tercih etti! “Bir davamız var” önsözü ve düsturuyla çıkılan çileli yolda birde baktık ki pek çok AK Partili, kişisel istikbalini “dava”nın önüne koymaya başlamış!

“Bal tutan parmağını yalar” misali, AK Parti için çalışırken bir yandan da kendi geleceğine içten içe çalışanlar şimdi giden tek başına iktidarla ne yapacaklar bilmiyorum. Belki de bir “b” planları vardır, kim bilir…

Hatasından dönen, yaptığı bencilliği ve verdiği zararı fark edenlere sözüm yok. Belki de nedamet getirip bundan sonraki süreçte gerçek bir AK Parti gönüllüsü gibi çalışabilirler ve belki de bu seçimdeki soğuk duş kendilerine şok tesiri yapar da eskiden olduğu gibi “ümmet” derdine düşerler kimbilir!

Sadece sahada çalışanlar konusunda AK Parti Kadın Kollarını ayrı tutuyorum. Her dönemde büyük bir özveri ile çalıştılar. Bu seçimlerde de pek çok sıkıntıya ve parti içi çekişmelere rağmen yılmayıp kapı kapı dolaşıp AK Parti’nin başarısı için ter döktüler. “Boncuk taneleri arasında kehribar tanesi” olduklarını bir kez daha gösterdiler…

Hülasa: AK Parti, dava için çalışıyor gibi görünüp de aslında kişisel idealleri için uğraşanları tek tek tespit edip yollarını ayırmalıdır, ayırmalıdır ki, reçel yapan kalpazan arılara, AK Parti kovanı bundan sonra zehir küpü olmalıdır!

[email protected] /www.twitter.com/gazetecibo