İlk polemik konumuz SAKARYA’nın kendisi…

Öyle dudak bükmeyin, çok su kaldırır bir polemiktir…

Okuyun, hak vereceksiniz…

Sözü uzatmadan tarafların argümanlarına bakalım.

Taraflardan biri diyor ki:

“Sakarya, Türkiye’deki ‘en iyi yaşam kalitesine’ sahip 2. kenttir.”

Konut’ta, Sivil Katılım’da, Sosyal Yaşam’da, Sağlık ve Çevre’de, Yaşam Memnuniyeti’nde, En az İşsizlik ve En Yüksek İstihdam’da Sakarya Türkiye çapında üst sıralarda yer almaktadır.”

“Sakarya’nın bu durumu bilimsel araştırmalarla TUİK raporunda ispatlanmıştır”

Savlarını güçlendirmek için son noktayı koyuyorlar:

“Yine aynı raporda görüldüğü gibi Sakarya’da yaşayan halkımız, ‘Sağlık’, ‘Eğitim’, ‘Kamu’ ve ‘Belediye’ hizmetlerinden oldukça memnunlar. Sakarya artık ‘Yaşam Kalitesi’, ‘Sosyal Hayat’ ve ‘Demokratik Yaşam’ gibi konularda Türkiye’nin en üst seviyelerinde. Sakaryalıların yüzde 80’ni de hayatlarından memnunlar ve yaşamdan keyif alıyorlar.

Veee… Karşı tarafa bir salvo:

“Aksini söyleyen bednamdır!”

Karşı taraf isyanda tabi:

“Vay canına!.. Bak sen şu Sakarya’ya… Desenize, Sakaryalı olarak hani şu ‘derya içre olup da deryayı bilmeyen balık’ gibiyiz…”

Büyükşehirde yaşıyorsunuz diye bizleri kandırıyorlar. Sanki hiç Büyükşehir görmedik. Bursa’ya, Kocaeli’ye hatta Kayseri’ye Gaziantep’e, Anadolu’nun birçok kentine baksınlar. Hele Eskişehir; adamlar artık fantezi yapma noktasında; Anadolu’nun ortasına denizi getirmişler!..”

Bu kentleri görünce Sakarya köy gibi geliyor insana.

Serzenişler bir kenara, argümanlarına bir göz atalım:

Bu kent her 30 yılda bir deprem yaşayan bir kent. 1999 depremi büyük yıkımlara neden oldu. Verilere baktığımızda yeni bir deprem için ortalama 15 yıl zaman kaldı. Ama aradan da 15 yıl geçti. Hala Sakarya kendine gelemedi.”

“3 parçalı bir yaşam söz konusu kentte: Çarşı yani eski kent, Yenikent yani Karaman, Camili, Korucuk ve sanki her şeyden bağımsız gibi gelişen Serdivan. Bu üç parçalı kentte başta ulaşım olmak üzere aralarında bir bağ neredeyse yok. Arabanız yoksa ve Korucukta oturup aynı gün hem Serdivanda hem de Çarşıda işiniz varsa yandınız… Hem zamandan hem de cüzdanınızdan ciddi kayıplar söz konusu.. Dolayısıyla kent yaşamında sorunlar var.”

Toplu taşımacılık pazaryeri gibi, keşmekeş içerisinde… Çeşit çeşit minibüs hatları… Özel Halk Otobüsleri… Belediye Otobüsleri… Üstelik çoğu hatlarda Belediye Otobüsleri daha pahalı… Ondan in buna bin. 2 + 2 = 4 TL bir de geri dönüş; etti günde 8 TL. 4 kişilik bir aile günlük 32 TL ulaşım gideri, ayda 960 TL yalnızca ulaşım masrafı…”

“Ucuz toplu taşımacılık, ulaşımda zaman kazanımı, çevre ve hava kirliliğine minumum etkisiyle beraber kent atmosferine katacağı değer düşünüldüğünde; Dünyada ve Türkiye’de yaygınlaşan Hafif Raylı Sistem yani tramvay vb. toplu taşımacılık Sakarya’nın geleceği olmasına rağmen neden bunca zamandır yaşama geçirilemiyor?”

Başka?...

“O çok beğendikleri raporun ilerleyen sayfalarında bile Sakarya eğitimde 38., çalışma hayatında 28. , gelir ve servette 33. , güvenlikte 26. , altyapı hizmetlerine erişimde 20. , kişi başına düşen servet oranında 3.802’la gelirle orta sıralarda.”

“Sakarya nüfusunun büyük bir kısmı “orta gelir” seviyesinin altında. Hatta “temel ihtiyaçlarını” karşılayamadıklarını söyleyenlerin oranı yüzde 46. Yani Sakarya nüfusunun yarısı gelir düzeyinde açlık sınırında!

“Sağlıkta hekim başına düşen hasta sayısı 6.301 gibi oldukça yüksek.”

“Yeşil Sakarya’nın kilometrekareye düşen orman alanı yüzde 42.”

“Kentte cinayet oranı ile Sakarya Türkiye genelinde rekora doğru ilerliyor.”

“Nüfusunun yarısı açlık sınırında olan, sağlık, eğitim, güvenlik sorunları had safhada olan bir kentte ‘Sakaryalıların yüzde 80’ni hayatlarından memnunlar ve yaşamdan keyif alıyorlar’ demek asıl bednamdır!..

Burada duralım…

Ve soralım: Hangisi doğru acaba?...

Yapılması gereken, siyasi kamplaşmadan uzaklaşıp objektif bakabilmek…

Bakmakla yetinmeyip görebilmek…

Sakarya yüksek değerlerde göç alıp göç veren bir kent konumunda.

Türkiye’deki kentlerde sınırları içerisinde - İstanbul’dan sonra – kent ve hemşeri dernekleri en çok olan il Sakarya’dır.

1999 depremi sonrası depremin acılarını yaşayan birçok Sakaryalı başka illere göç ederken, yeniden yapılanma ve inşa sürecine giren Sakarya’da iş umudu ile ülkemizin sosyal ve ekonomik şartları nedeniyle Sakarya’ya göç eden bir yapı oluşmuştur.

Deprem sonrası bu durum elbette kentin sosyal, kültürel ve ekonomik alanlar başta olmak üzere birçok alanda yapısal değişimler geçirmesine vesile olmuştur.

Buradaki temel sorun aradan geçen 17 yıla rağmen bu gerçeği görüp uzun vadeli planlamalarla kentin geleceğini doğru planlayamayan merkezi ve yerel yönetimlerin ‘günü kurtarma’ çabalarıdır.

Gelinen noktada Sakarya’da yaşam her açıdan sancılıdır.

Çok fazla sözü uzatmaya gerek yok, sizlere 2 veriden bahsedeceğim:

Birincisi; Sakarya’da yaşayan nüfusun, Sakarya’daki banka mevduat hesaplarının yüzde 200’ü oranında kredi kullanmış olması…

İkincisi; Sakarya’da bulunan 6 icra dairesinde bulunan toplam icralık dosya sayısının 250 bini geçmiş olması…

Sakarya’nın SGK ve Vergi Borçlarını da saymıyorum.

Salt bu rakamlar bile Sakarya’nın var olan parasından yüzde 200 daha fazla borçlandığını ve nüfusunun 4’te 1’inin icralık olduğunu söylemekte.

Çocuk ve genç nüfusu çıkardığınızda etkin kent nüfusunun yarısına denk gelen bir nüfustan bahsediyoruz. Üstelik bu rakamın neredeyse tamamına yakınının hane reisi olduğunu varsayabilir ve çarpan etkisinin nelere tekabül edebileceğini tahmin edebiliriz.

Böylesine borçlu olan, icra ile boğuşan, günlük geçim sorunu olan insanlar nerede olurlarsa olsunlar, günü kurtarmak ile mücadele ederken refah, huzur, mutluluk gibi kavramlara elbette uzaktır.

Şapkalarımızı çıkarıp önümüze koyalım, partizanca tutumlardan vaz geçelim ve hep beraber kent yaşamını gerçek standartlara ulaştırmanın projelerini planlayalım.

Zor mu?

Zor değil!

Samimiyet ister…

O da bu kentin ruhunda her zaman vardır.

Yeter ki herkes kendi partizanına “şöyle bir durun hele” diyebilsin…

[email protected]