İlişkilerin resmi başlangıç tarihi; 1 Temmuz 1959’da o zamanki AET’ye (Avrupa Ekonomik Topluluğu) ortaklık müracaatımız ile başlıyor. 1992 tarihinde “Avrupa Birliği” adını alan topluluğa, 1987 yılında “tam üyelik” için yaptığımız başvuru, 2004 yılınca “üye adayı” oluşumuz ile devam ediyor. Fransa, Belçika, Lüksemburg, İtalya, Hollanda ve Almanya’nın öncülüğünde kurulan birlik bugün 28 devletten oluşuyor. Peki burada bizim yerimiz tam olarak ne?

Yer mi?

Yer falan yok.

Anlayacağınız zaten ilişki konusunda isteksiz AB ile artık kapıda yeteri kadar beklediğini düşünen Türkiye arasında hiç bir şey eskisi gibi olmayacak gibi gözüküyor. 2000’lerin başında çılgınca alkışladıkları AKP hükümetleri ile esen ilkbahar havası; özellikle 2013 sonrasında yerini giderek sertleşen fırtınalara bırakmış görünüyor. Bunda, AKP hükümetlerinin; demokrasi, hukuk ve basın özgürlüğü alanındaki başarısız siyasetlerini başlı başına suçlu ilan etmek, biraz fazla muhalefet demek. 2000’ler dünyasında Türkiye, rotasını bambaşka yerlere konumlandırmaya isteklenirken; AB’nin de bu kopuşa “el sallayarak” cevap vermesi, ilişkileri kopma noktasına getiren bir olgu olarak karşımızda duruyor. Duran Türkiye ekonomisi de, en azından Türkiye ile ilişkileri belirli bir seviyede idare etmeye çalışan liberalleri de kararsızlığa itmiş durumda. Avrupa’da ve Türkiye’de yükselen sağ siyaset, işi içinden çıkılmaz bir hale sokarken; karşılıklı suçlamalar, politik bir dil olmaktan öte; siyasi kriz tamtamları çaldırıyor.

Peki ilişkiler yeniden toparlanır mı?

İmkansız noktaya ulaşılmış durumda. BREXIT ile Britanya’nın AB’den çıkışının ardından, bırakın Türkiye ile adaylığa uzanacak bir ilişkiyi; vizesiz seyahati bile vatandaşlarına anlatamazlar. İslam düşmanlığının zirve yaptığı ve sağ siyasetçilerin liderlik koltuklarını birer birer ele geçirdikleri bir dönemde; ülkemiz iktidarının da AB karşıtlığından yeteri kadar faydalandığını hesaplarsak; çok yakında bir TUREXIT ile karşılaşabiliriz. Mülteci sorunu ve serbest dolaşım arasındaki pazarlıklar da tıkandığına göre yakında bir referendum bizleri bekliyor olabilir. Üstelik iktidar da bu konuda bu kadar istekliyken..

Buradaki tavrıma gelince; tam bağımsız bir Türkiye hayali ile yaşayan bizler için durum eskiden beri netti. Türkiye’deki liberallerin ikna süreci, iktidar sopası ile bir şekilde halledilmiş görünüyor. Avrupa’nın demokrasi ve insan haklarına olan bağlılığından daha fazlasını kendi vatandaşlarımız için kendimiz yapmalıyız. Hukukun yok oluşu, siyasi istikrarsızlık, ekonomik durgunluk, sınırlarımızda savaş, terör gibi birçok problemimiz var. Bu sorunları; kendimiz için, kendi geleceğimiz için çözmek durumundayız. Şu anki iktidarın, bu sorunlara çözüm bulması her ne kadar imkansız gözükse de; AB ile ilişkilerin “eşit ortaklık” biçiminde değerlendirilmeden bir 57 yıl daha bekleyecek halimiz de yok. Öte yandan, Türkiye’deki iktidarın sertleşmesinin altında yatan sebeplerin bir kısmına da AB kendisi neden oldu.

Bu şartlar beni; ülkemin güzel bir sloganına götürüyor:

Ne ABD ne AB, Tam Bağımsız Türkiye!

Twitter: altugbalcioglu