Meclise giren Adem Sarı ve Recep Pulat başkanlığa aday oldu. Yarış bu iki isim arasında geçecek ve 20 kişiden oluşan meclis bir tercih yapacak.

Burada Adem Sarı'nın borsa başkanlığına daha yakın olduğu konuşuluyor. Pulat'a fazla şans verilmezken, Adem Sarı'nın STB'nin yeni başkanı olmasına kesin gözüyle bakılıyor.

ADEM SARI KİMDİR İŞTE CEVABI

Merhaba Adem Bey, Sakarya Ticaret Borsası dergisi okuyucularına kendinizi ve sektöründe önemli bir yere sahip firmanızı tanıtır mısınız?

Öncelikle Sakarya Ticaret Borsası dergisine bizlerle bu röportajı yaptığı için teşekkür ederim. Efendim, ben 1967 Akyazı doğumluyum. İlkokulu Akyazı Yağcılar köyünde, ortaokulu ve liseyi Akyazı Lisesi'nde bitirdim. Evliyim ve dört çocuk babasıyım. İşimize gelince, fındık sektörüne ilk adımımız 1960 yılında kurucumuz Mehmet Sarı tarafından atıldı. 1994 yılına kadar kabuklu fındık ticareti yapıldı ve ardından ilk fındık fabrikamız kuruldu. 2011 yılında, uzun yıllar ticari ilişkilerimiz olan İtalyan Stelliferi firması ile güçlerimizi birleştirerek ortaklık kurduk. Daha sonra bu ortaklığımız, Ferrero firması ile devam etti. Kurulduğu günden itibaren ticari ahlak çizgisini bozmayan Sarılar Dış Tic. Ltd. Şti. 2013 yılında Türkiye'nin teknolojisi en yüksek; el değmeden kırım, seçim, kalibre ayarı- nı yapabilen ilk ve tek kabuklu fındık fabrikasını faaliyete geçirdi. Biz bir aile şirketiyiz. Fındık işimizin yanı sıra farklı iş kollarında faaliyet göstermekteyiz. Hendek ve Gölcük'te akaryakıt petrol ofisi bayiliğimiz var. Zahire alım satımı yapmaktayız, beyaz eşya ve halı-mobilya mağazamız var; mağazalarımız yine Hendek'te. Ayrıca yakın bir zamanda bir otel projemiz var, onu da faaliyete geçireceğiz. O da yine Hendek'te olacak, vergimizi Hendek'e yatırı- yoruz, kazandığımızla Hendek ve Sakarya'ya yatırım yapıyoruz. Firmamız 1993 yılında şirketleşti. Pazarcılık ve bakkalcılık olan babadan kalma mesleğimizi bizler devam ettirdik. Babamız ticarete ilk atıldığında köylerden yumurta, peynir, ekşimek ve benzeri gıda maddelerini alarak dükkanında satmaya baş- lamış. Babamızın bizlere ilk öğrettiği şeyler: sözünde durmak, dürüst olmak ve çok çalışmak. Bizler de bu öğretiler doğrultusunda hayatımıza ve ticaretimize devam ediyoruz, babamızın mirasını devam ettiriyoruz. 1993 yılında şirket kurulduktan sonra 1998 yılında ilk kabuklu fındık fabrikamızı kurduk. Birkaç yıl sonra İtalyan Stelliferi firması ile çalışmaya başladık 2002 yılından 2012 yılına kadar iş birliğimiz devam etti. Bu iş birliği bizim için çok büyük bir tecrübe oldu, bizim ufkumuzu açtı. Kendilerine teşekkür ediyorum. Daha sonra Nutella çikolata üreticisi tedarikçisi olan Ferrero firması ile iş birliğimiz devam etti. Bu firma, Stelliferi firmasının yüzde 50 hissesine sahip oldu, dolaylı olarak bizde ortak olmuş olduk. Daha sonra İtalyan ortaklarımızla ikinci fabrikamızı kurduk. Bildiğimiz kadarıyla şirketiniz Türkiye'de vergi sıralamasında ilk 500 şirket arasına girdi. Bu konu ile ilgili neler söylemek istersiniz? Evet, doğrudur. Şirketimiz kurulduğu günden bugüne kadar her gün yenilenerek büyümektedir ve bizler de bu büyüme ile Türkiye'de ilk 500 firma arasına girmiş bulunmaktayız. Bir Hendekli olarak, bir Sakaryalı olarak çok gurur verici bir olay bu. Sıfırdan başlayıp, yoktan başlayıp buralara gelmek çok önemli ve bizler bu olaydan ötü- rü çok gurur duyuyoruz. Tabii ki kolay bir iş, kolay bir olay değil. Sakarya'daki basın ve medya kuruluşlarına sizin aracılığınızla bir serzenişte bulunmak istiyorum. Gazetelerde gördüğümüz gibi en ufak bir olay bile haber yapılırken bizim bu başarımız hiçbir basın kuruluşunda yer almadı, kapımızı çalan olmadı. Daha önce de söyledim. Vergimizi Hendek'e, Sakarya'ya veriyoruz ve bundan da gurur duyuyoruz ama bizleri teşvik amaçlı ziyaret edip sohbette bulunabilirlerdi. Bilgi alabilirlerdi. Bu serzenişimi de sizler aracılı- ğıyla duyurmak istiyorum.

Adem Bey, Türkiye'de vergi sıralamasında ilk 500 firma içerisine nasıl girdiniz?

Kısaca özetlemek gerekirse çok çalıştık, çok emek verdik; dürüstlükten, istikrardan vazgeçmedik. Babamızın öğütlerini dinledik, bü- yük firmalarla çalışmanın yararlarını gördük, 'Sarılar Fındık Vergi Sıralamasında Türkiye'de İlk 500 Firma Arasında' Değerli Okuyucularımız, Sakarya'nın önce gelen firmalarından Sarılar Fındık'ın Türkiye'de ilk 500 firma arasına girmesini sağlayan başarı hikayesini dinlemek üzere Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Adem Sarı ile birlikteyiz. Kendisinden firma ile ilgili bilgiler almak ve başarıya giden yolu öğrenmek istiyoruz. Adem SARI Sarılar Fındık Yönetim Kurulu Başkanı 14 fındık fiyatlarının iyi olması da etken oldu. Bütün bu çalışmalar bir araya gelince başarı da kendiliğinden geldi.

Firmanızın geleneksel üretimden modern üretime geçiş süreci hakkında bilgi alabilir miyiz? Ne tür yenilikler ve çalış- malar yaptınız?

İlk fabrikamızda değirmen taşları var, ikinci fabrikamızda çelik taşlar var. Teknolojik olarak daha gelişmiş bir fabrika. Eski sistemde bant sistemi vardır. Burada kırılan fındıklar kişiler tarafından tek tek elle ayıklanır, bantlarda bu çalışma yapılır. Eski fabrikamızda sezonda 100 ile 120 kişi çalışır ama yeni kurulan fabrikamızda 15 kişiyle bu işlemler yapılabilmektedir. Bu da teknolojinin artılarından birisi bizim için. Eski fabrikalar daha çok değirmen tarzı fabrikalar ama bu fabrika sanayi türü bir fabrika. Bu fabrikamızın yüzde 30 hissesi İtalyan ortaklarımızın, şu anda Nutella firmasının en büyük tedarikçisi konumundayız.

Adem Bey, geleneksel fındık üretiminden yani babadan kalma teknolojiden şimdiki teknolojiye ulaştınız. Bu teknolojik geçişte neler yaşadınız, ne gibi sıkıntı- larla karşılaştınız?

İlk önce şunu belirtmek istiyorum: İtalyan ortağımız, söylediğim gibi, bizim ufkumuzu açtı. Kendileri Türkiye'de güvenilir bir firma ararken bizi buldular ve bize 'Burada İtalyan sistemi ile çalışan bir fabrika kurabilir miyiz?' dediler. Biz de 'Olur tabii ki.' dedik ve şu anda Türkiye'de İtalyan sistemi ile çalışan tek fabrika biziz.

Adem Bey, fabrika olarak bölgedeki ve Türkiye'deki potansiyeliniz nedir? Türkiye'deki üretim 600 bin ton, bizim bu üretimdeki payımız 20 bin ton ve bu çok ciddi bir rakam.

Firmanızın ileriye dönük hedefleri nelerdir?

Fındık sektörü çok zor bir sektör, adrenalini çok yüksek bir sektördür. Sezonda günde 3-4 defa fiyat değişebiliyor. Yeni bir fabrika kurma konusunda değil ama uzun vadede bir ürün geliştirmek, projelerimiz arasında yer alıyor. AR-GE bölümü oluşturup yapacağımız araştırmalar neticesinde hangi üründe proje üreteceğimize karar vereceğiz. Bu konuda üniversitemizden veya mahallemizdeki komşu Ayşe Teyze'den bilgiler alıp ona göre çalışmalar yapacağız. Mesela İsrail'de bir kişi annesinin yapmış olduğu kurabiyeyi ambalajlayarak dünya çapında bir marka oluş- turmuş. Bizim de böyle bir hedefimiz, benzer projelerimiz var ama tabii çok uzun vadeli bir proje bu. Bizim projemiz kendi sektörümüzde olacak. 'Fındık' derken 'çikolatalı fındık' veya 'fındık kavurma' veya bu tür şeyler değil. Farklı ve tek bir üründe odaklanacağız yani olmayan bir şeyi yapmayı istiyoruz, misal olarak pırasanın içine fındık koyacağız. Tabii böyle değil ama daha orijinal bir şey yapmak istiyoruz. Bizim sektörümüzde belirli bir noktaya geldikten sonra büyümemiz imkansız, bu yüzden farklı bir şeyler yapıp farklı olmak istiyoruz ve en kısa zamanda AR-GE bölümümüzü oluşturacağız.

İhracatta ve iç pazardaki durumunuz ne? Hangi ülkelere ihracat gerçekleştiriyorsunuz?

Bu işin pazarı Avrupa ama herkesin yanlış bildiği bir şey var. O da fındık borsası Avrupa'da olduğu... Tabii ki bu böyle değil. Almanya'da Varanvay diye bir mahkeme var bu bir borsa değil. Bildiğimiz anlamda bir mahkeme… Uluslararası fındıkla ilgili anlaşmazlıklarda bu mahkemeye başvuruluyor. Burada fiyatı belirleyen bir güç ve otorite yok, borsa da yok. Bu bir arz talep meselesi. Gazetelerde 'Fındığa sahip çıkalım. Fındık neden düşüyor?' gibi haberleri okuyorsunuz. Fındık iki sene öncesine kadar 5 lira idi, 6 olunca seviniyorduk. Şimdi ise 10 liranın üzerinde hatta biraz aşırıya kaçarak 16 ila 20 lira arasında da işlem gördü. Üretim maliyetlerini düşünecek olursak 10 lira ve üzeri çok iyi rakamlar ancak üreticinin beklentisi her zaman yüksektir. Diğer konuya gelince çok küçük miktarda ihracatımız var, ihracat karlı bir iş gibi görünmekle birlikte aslında öyle değildir. Yani bizim sektörümüzde değildir. Zaten İtalyan ortağımız ile çalıştığımız için bir nevi ihracat yapmış sayılıyoruz. Türk fındığı genelde Avrupa'ya ihraç ediliyor. Fındıkta ihracat hakikaten çok zor, kalitesi biraz düşük olduğunda gönderdiğiniz ürünler geri geliyor yani ihracatın bizim sektörümüzde önemli bir esprisi yok. Bizim yaptığımız daha çok 'değirmencilik' şeklinde; kabuklu fındığı alıyoruz, kırıyoruz, elekten geçirip iç yapıyoruz. 'Un değirmeni' nasıl ise burası da 'fındık değirmeni'... Adem Bey sektörle ilgili sizce en önemli sorunlar nelerdir? Evet, sorunlara girelim. Ben, 'Ulusal Fındık Konseyi'nin yönetim kurulu üyesiyim. Ayda bir toplantılar yaparız, bu konseyde çok büyük ihracatlar yapan arkadaşlarımız var. Konseyde sektörün en önemli kişileri yer alıyor. Konseyin merkezi Ordu'da ancak toplantılarımız Trabzon'da, Sakarya'da, Ordu'da, İstanbul'da olabiliyor; değişik yerlerde toplantılar yapıyoruz. O yüzden fındığın sorunlarına birebir vakıf konumdayız ve bu sorunlarla ilgili ciddi çalışmalar da yapmaktayız. Fındığın sorunu benim düşünceme göre sadece fiyatı değil, burada ziraat odalarına çok fazla iş düşüyor. Ziraat odalarına da sitem edeceğim. Yaptıkları açıklamalarda 'Türk fındığı düştü, çiftçi zor durumda' gibi popülist yaklaşımlarda bulunuyorlar, şu anda fındığın fiyatı kötü bir fiyat değil. Ben aynı zamanda bir fındık çiftçisiyim. O yüzden maliyetleri çok yakından biliyorum. 'Çözüm ne?' derseniz ülkemizde fındık işletmeciliğine dönülmesi gerekiyor. Ben zaman zaman fındık üreticisi çiftçilerle görüşmeler yapıyorum. İtalyan ortağımız ile zaman zaman üreticilere yönelik eğitimler vermekteyiz, sorunların başında mevcut fındık bahçelerinin yeterli derecede değerlendirilememesi geliyor. Örnek vereyim: Baba ölmüş, bir bahçe var. Oradan 10 ton fındık alınıyor ama beş çocuk var. Doğal olarak ürün beşe bölünüyor, her bir kardeşe 2 ton fındık kalıyor. Bu da bir aileye doğal olarak yetmiyor ve kişi ayrı bir işte çalışmaya başlıyor. Tabii ki işin başında duramadığı için telefonla fındık toplatıyor. Bu da doğal olarak üretimi etkiliyor. 15 Miras hukuku, miras bölünmesi de en büyük sorunlardan birisi. En kısa zamanda çiftçiyi yeniden tanımlamak gerekiyor.

Kime çiftçi denir, çiftçi kimdir?

Bunların ele alınması en önemli önceliklerden biridir. Bu konuda devletimiz yaptırımlar uygulamalı. Zaman zaman kanun ve kanun hükmünde kararnameler çıkmasına rağmen yaptırımlar, bu konu da yetersiz kalmaktadır. Bu sorun sade fındıkta değil diğer konularda da önemli. Bir aile tamamıyla çiftçilik yaparak geçimini sağlayacak yani 'çiftçi' tanımı bu olmalı. Desteklenmesi gereken çiftçi, bu tanıma uyan çiftçi olmalı. 1 ton fındığı desteklesen ne olur, desteklemesen ne olur? Bu yüzden devletimize çok büyük bir iş dü- şüyor. 1 ton fındık üreten kişi için fındık 10 lira olmuş, 20 lira olmuş önemli değil ama bu işi tam anlamıyla yapan çiftçiler için çok önemli. Türkiye'deki gerçek 'fındık çiftçisi' sayısı belirlenmeli ve ona göre düzenlemeler yapılmalı. Fındık üreticisi bahçesinde ağacıyla, dalıyla, dalına konan kuşuyla konuşacak; ona bakımını yapacak ve sevgisini verecek. İki tarafta birbirine sevgiyle bakarsa olay daha farklı noktalara gelir. Çiftçimize de bu konuda çok iş düşüyor. Gerek bizler gerek ziraat odaları ve gönüllü ziraat mühendisleri fındık konusunda eğitimler veriyorlar, çiftçilerimiz bunlardan azami şekilde yararlanmalı- dır. Dediğim gibi fiyat önemli ama o ikinci planda. Önemli olan gerçek fındık çiftçisinin ön plana çıkarılıp desteklenmesi. Tabii bu destek dönüm bazında değil ürün bazında olmalı yani üretim teşvik edilmeli. Dönüm bazında yapılan desteklemeler çiftçimizi tembelliğe teşvik etmekte. Hukukî engeller nasıl çözülür onu bilemem. Biz bu arada tarım arazileri bölünmesin istiyoruz ama ilimizde tarım arazilerine maalesef evler yapıyoruz, fabrikalar kuruyoruz. Bu da ayrı bir dert. Çiftçi birlikleri ihracatçıları fındığın fiyatını düşürüyorlar diye hep suçlarlar ama bu yanlış bir kanı. Bir havuz düşünün; bu havuzda üretici, ihracatçı, tüketici hepsi bir arada. Birisi olmazsa öteki de olmaz. Türkiye'de üretilen 600 bin ton fındığın 500 bin tonu ihraç ediliyor. Kalan 100 bin ton iç piyasada tüketiliyor. Avrupa'nın Türk fındığına ihtiyacı var. Bunu kendileri her daim dile getiriyorlar, özellikle çikolata üreticileri Türkiye'de eğitim çalışmaları yapıyorlar. Amaç, daha kaliteli ve daha çok ürün almak. Gönül ister ki yerli firmalarımız bu ürünleri üretsin ve fındığımız kendi firmalarımız tarafından değerlendirirsin ama biz ticarete cumhuriyet dönemi ile başladık. Avrupa gibi kalıplaşmış bir sistemimiz yok. Biz ya köylüyüz, üretici konumundayız ya da askeriz. Ticarete geç başladık maalesef. 1980 yılına kadar kapalı ekonomimiz vardı. O tarihten sonra serbest ekonomiye geçtik, sonrasında bankacılık sektörü gelişti. Ticarette de çok köklü firmalarımız yok. Avrupa bizden çok ileride. Kristof Kolomb'un Amerika'yı keşfinden hatta daha öncesinden bugüne ticaret yapmaktalar. Ayrıca AR-GE'leri var, ayırdıkları bütçeler çok yüksek ve bu yüzden de başarılı oluyorlar.

Adem Bey, bu işin içinden gelen biri olarak gençlere tavsiyeleriniz neler?

Bizim babadan alma öğütlerimiz var. Eskiden fabrikamız yoktu ama tarlamız vardı. Babamız, dedemiz bize 'Tarlaya sabah güneş doğmadan gideceksin, güneş battıktan sonra eve geleceksin.' derdi. Yani çok çalışmak, çok çalışmak, çok çalışmak… Ayrıca sabır, güven, istikrar ve dürüstlük… Bunlar olduğu sürece başarı kendiliğinden gelir. Bu her sektör, her iş için geçerlidir. Kısa vadede kaybediyormuş gibi görünsen de uzun vadede başarıyı yakalarsın. İstikrarlı çalışacaksın, güven vereceksin, verdiğin sözü tutacaksın. Zarar da görsen verdiğin söz çok önemli. Adem Bey, uzun yıllardır bu sektördesiniz. Tabii ki birçok anı- nız vardır. Aklınıza gelen bir anınızı bizimle paylaşır mısınız? Tabii ki var, çok var ama ilk aklıma geleni anlatayım. Saat gece iki civarı, fındık sezonu ve yorgunluk hat safhada. Fındığın randı- manının zayıf olduğu dönemler, içeride oturuyorum. Kantara bir kamyon geldi. Aracın fındıkla birlikte ağırlığı bana fazla göründü. Yorgun olduğum için arkadaşlara 'Depoya bir bakın, bu işte bir gariplik var.' dedim. Arkadaşlar baktılar, bir şey yok dediler. İçimde bir şüphe var. Kalktım, arabanın yanına gittim. Çuvala bakıyorum, hiçbir şey görünmüyor. 'İki çuvalı kamyondan indirip yere boşaltın.' dedim. Fındığı elimle çektim, içinden deniz kumu çıktı. Bir çuval fındık o sene 65-70 kilo civarında geliyor. Her çuvalda 8 kilo deniz kumu çıktı. Bütün arabadaki çuvallarda aynıydı. Bu unutamadığım, çok önemli bir anımdır. Sektörde maalesef bunlar da var. Zaman zaman bu tür olaylar yaşanmakta. Her işte olduğu gibi bu işte de uyanık olmak lazım. Biz o gece yine de fındığı geri göndermedik. Her çuvaldan 8 kilo deniz kumunu düşerek fındığı aldık. Bu işler de mazeret de sorulmaz. Son olarak şunu sormak istiyorum. Sakarya Ticaret Borsası hakkında ne düşünüyorsunuz? Sakarya Ticaret Borsası aslında benim çocuğum gibi. Ben öyle görüyorum. 1999 yılından borsada yöneticilik yapmaktayım. Meclis üyeliğimin yanı sıra yönetim kurulu üyeliği de yaptım. Başkan vekilliği görevinde bulundum. Son dönemde de meclis üyeliği görevini yürütmekteyim. Bildiğiniz gibi yakın bir zamanda da seçimler olacak, yine yönetici olarak devam etme niyetindeyim. Borsamız şu anda Türkiye'deki sayılı borsalar arasında yer almakta. Laboratuvarı olsun, AR-GE çalışmaları olsun, hayvan pazarı olsun… Bunlar hep ilk. Borsamız ilklere imza atan bir borsa. Tabii bunlarda benim de emeğim çok fazla, bunu da belirtmek isterim. Özellikle laboratuvarımız ve hayvan pazarımız bizim bir aynamız konumunda. Birçok borsanın yapamadığı işleri başardık. Bildiğiniz gibi dünya gelişiyor, ticaret gelişiyor, çok şey değişiyor. Dolayısıyla bizim de tescil hizmetimizin yanı sıra kendimizi geliştirmemiz ve yenilememiz gerekiyor. Şu anda borsamız Türkiye'de ilk 5 borsa arasında yer almakta. Bütçe anlamında değil çalışma anlamında tabii. Zaman zaman yurt dışı gezileri yapıyoruz, oradaki borsaları inceliyoruz, çalışmaları yerinde görüyoruz; bu da bizim ufkumuzu genişletiyor. Zaman zaman bu konuda eleştirilere de maruz kalıyoruz. Kimine göre boş gibi gö- rünen bu geziler aslında çok önemli. Japonya, vatandaşlarına para verip dünyayı gezip görmelerini sağlıyor. Bilgi dağarcığı çok gelişiyor, biz de bu yolda gidiyoruz. Sakarya Ticaret Borsasının geleceğinin daha da iyi olacağı görüşündeyim ve yöneticilerimiz bu işin farkındalar, ellerinden geleni yapıyorlar. Adem Bey, daha önce yaptığımız röportajlar nedeniyle borsadan bir beklenti var: Depolama.

Bu konuda neler söylemek istersiniz?

İlk önce bu sektördekiler bir araya gelecekler ve ne yapmak istediklerine karar verilecekler. Çiftçisinden son noktadaki kişilere kadar bir araya gelip bu konuda ellerinden geleni yapmaları gerekiyor. Daha sonrasında borsa da üzerine düşeni her zaman yapar. Adem Bey, sohbet için çok teşekkür ediyoruz. Sizlere çalışmalarınızda başarılar diliyoruz. İlk 500'de değil, inşallah daha ön sıralarda yer almanızı temenni ediyoruz. Ben de sizlere teşekkür ediyorum. Borsamız yöneticilerine ve dergi çalışanlarına teşekkür ediyorum. Sağ olun.