Başbakan’ın Sakarya’ya gelmesine günler kala hazırlıklar bütün şiddetiyle yapılmaya başlandı. Partililerin internet sayfalarında ilanları, Belediyelerin ilanları vb. etkinlikler Başbakan’ın geleceğini müjdeliyor... Buraya kadar normal görünen bir durum var fakat normal olmayan şey; Başbakan’ı memnun etme, kendilerinin de cansiperane çalıştığı algısını uyandırmayla bazı meseleler çözüm bulabilip bulunamayacağı. İşte bu durum, o kadar da açık değil…

İtiraz ettiğimiz nokta; Sakarya’nın Başbakan’ı algılama biçimi…

Yani Başbakan Sakarya’ya teftişe gelen bir komutan misali algılanıyor. Tabii algı bu olunca, teftiş süresince “göstermelik” olarak her şey nizami olacak fakat Başbakan buradan ayrılır ayrılmaz her şey eski düzenine sokulacak. Demek ki; itiraz edilmesi gereken şey, komutanın yaptığı teftiş değil, komutana yapılan “gösteri”dir. Başbakan’ı komutana benzetmeyle bir şeyleri izah etmeye çalışmak, Onun “anti-demokrat” olduğunu asla ifade etmez fakat Sakarya’daki siyaset üretim tarzı, kendi acziyetini ve yetersizliğini gizlemek için bunu öyle gösterebilme kabiliyetine sahiptir.

Başbakan Sakarya’da olduğu süre boyunca onun izlemesi ve takdir etmesi maksadıyla vitrine bazı şeyler konacak ve sergilenecek. Bu vitrinde bilhassa ‘Sakarya’daki siyaset üretim tarzı’ mümkün olabildiğince saklanacak. Zirâ en dar manada ırkçılıkla karışmış tuhaf Lobicilik sayesinde yeni fikirlerin ve insanların dışarda kaldığı Sakarya’daki siyaset tarzı, kendisiyle iftihar edilecek bir durumda değil. Nasıl ki Başbakan’ın etrafını saranlar yüzünden bazı şeylerin ona ulaşması imkânsızsa, Sakarya’daki AK partililerin siyaset tarzı da bazı şeylerin içeriye alınmasını imkânsızlaştırdı.

Böylelikle denilebilir ki; ‘siyaseti belirli kalıplarda tutmak’ yerini; siyasetten elde edilen şeylerin belirli kalıplarda tutulmasına bıraktı. O hâlde; geneldeki siyaset algısı nasılsa, Sakarya’daki siyasi algının benzer olmasının normal karşılanması gerektiği söylenemez mi? Bir anlamda söylenebilir fakat başka bir anlamda söylenemez. Zira genel siyaset; bu marazi durumu, sürekli bir biçimde değil kesik bir biçimde uygular. Siyaseti sadece ayak oyunlarına çevirmek, olumsuz anlamda lobiciliğe dönüştürmek yerel siyasetin verdiği zararlardandır.

Madem Sakarya’daki (iktidarla alâkalı) siyaset üretim tarzının yeni fikirleri, yeni insanları, yeni yerel siyaset yapma imkânını dışarıda bıraktığını söyledik, o hâlde; bunu nasıl yaptığını, bunları yaparken hangi işlem düzeyini kullandığını da söyleyelim. Şimdi; dışarıda bırakma (tecrid), bâriz bir şekilde iki işlem üzerinden yürütülüyor: İlki; “kendilerinden olmayanların (Lobi dışındakilerin)” söylediği ya da ima ettikleri he rşey, AK Parti aleyhine gösterilmesi. Kendi dışındakilerin “AK Partiyi yok etmeye çalışan kişiler” olduğu imajının verilmesi…

İlk işlemde siyasal söylem; iftira, karalama, açık arama üzerine inşa edilir. Hatta dışarıda bırakmak istenilen kişinin çok eskiden sözleri dahi (iktidar partisinin kuruluşundan daha önce söylenmiş sözleri) ona karşı kullanılır. Başbakan’ın “Tren” metaforu (Trenden inenlerin trene sonradan binemeyeceği) kendilerinden ve çevrelerinden olmayanın “Trene binemeyeceği” şeklinde anlaşılıyor?!

Sakarya’dakiler Trene binenlerden daha ziyade trenden atabildikleriyle uğraşıyorlar. Böylelikle güvenli konforlu rahat bir yolculuk umuyorlar. İkinci işlem düzeyi ise daha tuhaf bir yöntem alır: Başbakan’a duyulan sözüm ona muhabbet bahane edilerek, kurum ve kuruluşların etrafı sarılır. Ne hazindir ki; bu “Platonik aşk”, kendisini çok sevdiğini söylediği Başbakan’ı tehlike altındayken ortaya çıkmaz. Yani siyasal tehlikede ve siyaset üretme biçiminde kendini göstermez.

Hâl ve vaziyet böyle iken; Başbakan’ın Sakarya’dan geçmesi iki anlama gelecektir: İlki; yerel siyasetin de tamamlayıcı bir unsur olarak, mühim roller alıp Başbakan’a itici bir kuvvet ve kudret sağlaması, böylelikle ona hareket imkânı sağlayan ufuk açıcı bir geçiş sunması anlamında. O hâlde ilk anlamdaki geçiş, olumlu bir anlamda köprü anlamına gelecektir. Lâkin Sakarya’daki (iktidarla alâkalı) siyaset üretim tarzı bu haliyle kaldığı müddetçe Başbakan’a yol aldıran değil, olsa olsa Başbakan’a yol veren (olumsuz anlamda) bir konumdadır. İkinci olarak; Başbakan’ın Sakarya’dan geçmesi, (vaz)geçmesi anlamında olumsuz anlama gelecektir. Tabii ki; bu (vaz)geçme, parlamenter siyasetin çoğunluk hesabını silme anlamında değil, Sakarya’daki (iktidarla alâkalı) siyaset üretim tarzının bu hâliyle Başbakan’a bir şey veremediği için bunlardan ümidi kesme anlamında olacaktır.

O hâlde baştaki soru, kendini daha kuvvetli bir biçimde dayatmaya devam eder ve tekrar sorar: Başbakan Sakarya’dan geçer mi?!

www.twitter.com/@servetkzlay