Gerçekten öfke doluyum, üzgünüm.. Bütün gece yere düşen gencecik bedenlerin, vurulmadan hemen 5 dakika önce, belkide düşündüğü umutlarını hayal ettim.. Ölümlere engel olamadığımızı nasıl söyleyeceğiz, nasıl af dileyeceğiz annelerden, eşlerden, çocuklardan? 400’ü vermedik diye mi oldu diyeceğiz?

Bir çuval inciri berbat ettik. Çözüm süreci ile başlayan ve çoklukla durdurulması başarılmış ölümleri yeniden kazandık. Memlekette ekonomi zaten kötüydü, bilim yoktu, sanat yoktu, spor yoktu; bunları anlamıştık da, annelerin çocuklarını askere gönül rahatlığıyla gönderir olmalarına da bir o kadar alışmıştık. Bölgede emperyallerin taşeronluğunu sonuna kadar savunmakta kararlı sözde marksist-leninist PKK’nın, aldığı dar zamanlı silah eğitimi ile mermi sesi duyduğunda kafasını dahi kaldıramayacak gencecik çocukları katletmesini hatırlamaz olmuştuk. Sıkıyönetim hallerini, kapatılan şehirleri, göçe zorlanan insanları, boşaltılan köyleri, işkence odalarında kaybedilen Kürt Gençlerini de hafızalarımızdan atmak için elimizden gelen her şeyi yapıyorduk aslında. Tam “oluyor” derken, iktidarını korumak adına o milliyetçi oylara sarılmayı kendine görev edinen, sağ-muhafazakar akıl yapısını unutmuştuk aslında. Zırhlı araçlara, en çok büyük saraylara, koruma ordularına, devlet yapısına, anayasal zırhlara sığınan yapı, barış yerine “fakir fukaranın” sivil iken bile gerçekten yaşatmayı beceremediği çocuklarına “kurşun asker” muamelesi yapmayı, belli ki ölümlerin durduğu bir Türkiye’ye tercih ediyor.

Burdan sağcı-muhafazakar arkadaşlara bir-iki tane sorum var:

On küsür senedir ülkeyi sanırım siz yönettiniz (öyle açıklamalar yapıyorsunuz ki “sanırım” demek zorunda kalıyorum), Normal yönettiniz, geçici hükümetle yönettiniz, seçim hükümeti ile bile yönetiyorsunuz? Düne kadar çözüm sürecine “kefeninizle çıktığınız yol” derken, bugün bu ölümleri ülkeye uzaylıların mı getirdiğini düşünüyorsunuz?

Şu 400’ü bugün tek başına HDP almış olsa, istikrar diye tutturduğunuz zıkkım uğruna çenenizi kapatacak mısınız yoksa milli iradeye küfür mü edeceksiniz?

Denenmeyen hangi yol kaldı şu Kürt Sorununun çözümünde? Dersim’inden, Dağlıca’sına; kullanılmayan silah, atılmayan bomba, sıkılmayan gaz mı kaldı zannediyorsunuz?

Bolca gaz veren ama askere gitmeyen çocuklar üreten sağ siyasetçilere iki çift laf etmeye ne dersiniz? Bir şehit annesine “oğlunuz şehit düştü; vatan sağolsun” derken, bu cümleleri kendiniz söylemeye ve o ananın gözlerinin içine bakmaya var mısınız?

Soma’dan, Roboski’ye, Gezi’de ölen gençlerden, Suruç’a, Dağlıca’dan, Reyhanlı’ya, şehit olan polislerin ateş düşen evlerine kadar; bu çürümüş iktidarın hiç mi kabahati olduğunu düşünmüyorsnuz? Düşünüyorsanız neden seslendirmiyorsunuz?

Darbeci Sisi’nin emri ile katledilen Esma için dökülen göz yaşları kadar samimi göz yaşlarını şehit düşen gencecik çocuklar için dökmeye cesaretiniz mi yok? Esma’ya dökülen gözyaşlarında göz pınarlarınızı mı kuruttunuz?

“Son terörist teslim olana kadar mücadeleye devam edeceğiz” diyen İçişleri bakanının suratına, Tunceli’de iki ateş arasında kalan Ayten Günhan adlı vatandaşımızın fotoğrafını fırlatmaya ne dersiniz?

Siz gerçekten “barış” diye bağırmadan barışı kuramayacağız. Araplara verdiğiniz kredi kadarını, Kürtlere de açmaya ve artık gerçekleri görmeye ne dersiniz?

HDP üzerine...

PKK belli ki HDP’yi artık hiç mi hiç dinlemiyor. Bölgede %80’e varan oy oranına sahip HDP’nin, barış için daha fazla çabalamasının ve terörist bir örgüt yerine, vicdanlı HDP’lileri daha fazla dinlemenin tam zamanıdır.

Mülteci krizi üzerine...

Her mülteci neden gavur batı ülkelerine gitmek ister? Zenginlik içinde yüzen Suudi Arabistan ve Abu-Dabi, Katar ve Dubai neden kapılarını müslüman mültecilere açmaz? Soruların cevabı ahlakta ve vicdanda gizli aslında.

Twitter: altugbalcioglu